tag:blogger.com,1999:blog-274723262024-03-08T03:54:58.229+03:00Komşuda pişer bize de düşerEskiden evde pişenden yan komşuya tattırmak, sonra da tabağınıza koyulmuş yepyeni bir lezzetle bir gün komşunuzu kapıda buluvermek o kadar da ender bir şey değildi. Tabağınız elimde kapınızı çalıyorum...
Bakalım bu size ne kadar tanıdık gelecek,
komşuda pişenden size ne düşecek?!...Papatyahttp://www.blogger.com/profile/00083626245245873989noreply@blogger.comBlogger9125tag:blogger.com,1999:blog-27472326.post-62716279318151371962007-09-09T07:05:00.000+03:002007-09-17T13:49:47.019+03:00Sarılara veda ederken...Önceki yazımı sonuna kadar sabırla okuyup da tarif yok diye hayal kırıklığına uğrayanlara safranlı güzel tariflerim var.<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5ibA33AOhdmtcb-AZg90JyaYaz7qJ8GIdfwx8THYDSbbRbr333POo1fwOwYjeLn-OEVghLSVP7CWwQ5sayVizlzogLlEMpDu6Ivz-9UCWC8R0daJiC_tcUHPbo2bb6kkjcjlF/s1600-h/IMG_2466.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5ibA33AOhdmtcb-AZg90JyaYaz7qJ8GIdfwx8THYDSbbRbr333POo1fwOwYjeLn-OEVghLSVP7CWwQ5sayVizlzogLlEMpDu6Ivz-9UCWC8R0daJiC_tcUHPbo2bb6kkjcjlF/s400/IMG_2466.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5108062656166937874" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">SAFRANLI KREMALI, MANTARLI VE BROKOLİLİ TART </span><br /><span style="font-style:italic;">Hamur için</span>:<br />200 gr. un<br />160 gr. tereyağ (soğuk ve küp küp doğranmış)<br />1/2 tatlı kaşığı tuz<br />1 yumurta<br />4 yemek kaşığı parmezan rendesi (isteğe bağlı)<br />Gerekirse çok az soğuk su.<br /><br /><span style="font-style:italic;">İçi için</span>:<br />1/2 kilo brokoli çiçeği (sapları ayıklandıktan sonra çiçek kısımları tartılmış olacak ve önceden çok az haşlanmış olmalarında fayda var)<br />300 gr. mantar<br />1 büyük soğan<br />2 yemek kaşığı zeytinyağ<br /><br />1/2 litre krema<br />4 yumurta<br />40-50 lif safran (<span style="font-style:italic;">Kullanmadan önce 2 saat kadar suda bekletilmesi gerektiğini de hesaba katın!<span style="font-weight:bold;"></span></span>) <br />Tuz, kara biber<br /><br />En önce, safran tanelerini havanda dövün ve 3-4 kaşık sıcak suyun içinde en azından 2 saat bekletin.<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFeZTY73w4lzAKKIPRHXlq9Dmh661RX8cQPng9ODeOjhxyKfT2rWwWo7qkiCY1Bt6r-NmDNxo_mY8g-c-68lqrJzCp942VXfy4BEtVRAra-eRpmExYC_MHscRC84OYdNvwNqvP/s1600-h/IMG_2456.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFeZTY73w4lzAKKIPRHXlq9Dmh661RX8cQPng9ODeOjhxyKfT2rWwWo7qkiCY1Bt6r-NmDNxo_mY8g-c-68lqrJzCp942VXfy4BEtVRAra-eRpmExYC_MHscRC84OYdNvwNqvP/s400/IMG_2456.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5108086634969351554" /></a> <br />Hamur için bütün malzemleri karıştırın. Gerekirse çok az miktarda soğuk su ekleyerek elinize yapışmayacak kıvamda bir hamur elde edin. Hamurun üstünü örtüp yarım saat kadar buzdolabında bekletin. Bu arada fırını 200 derecede ısıtmaya başlayın.<br /><br />İnce doğranmış soğanı zeytinyağında kavurun. Şeffaf renk aldığında ince doğranmış mantarları ekleyin. İyice yumuşayıncaya kadar kavurun. Ateşten almadan önce tuzunu ve kara biberini ekleyin.<br />Bir tencerede de brokoli çiçeklerini fazla yumuşamıyacak kadar, çok hafif haşlayın.<br />(<span style="font-style:italic;">Tarifte brokoliler için de aynı şey yazıyordu. Ben de tarife göre, ayrı bir tavada lokmalık boylarda çiçeklerine ayrılmış brokoliyi de kavurdum. Ama bence, brokolinin çok hafif haşlanmış olması daha iyi olurdu. Çünkü tart pişip, üstü kızardığında içindeki diğer bütün malzemeler de yumuşacık yalnız brokoliler diri kalmıştı!</span>)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjg7ORkJIygIbQ5Fcn592km660U2iUVdx7rL1buufiS9IjnK6B-g3zT5fql8zUMM2FvtPFmVw78wxTcFDyqdtH_jk_JjzgFf7nBRqbPkhX8LmjvwAiWXOcF3bkM5aiKwcWS2xcs/s1600-h/IMG_2474.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjg7ORkJIygIbQ5Fcn592km660U2iUVdx7rL1buufiS9IjnK6B-g3zT5fql8zUMM2FvtPFmVw78wxTcFDyqdtH_jk_JjzgFf7nBRqbPkhX8LmjvwAiWXOcF3bkM5aiKwcWS2xcs/s400/IMG_2474.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5108064773585814818" /></a><br />Hamuru buzdolabında yarım saat dinlendirdikten sonra çıkarıp 25 cm.lik kelepçeli tart kalıbınıza yerleştirin. Üstüne çatalla delikler açın ki kabarmasın. Tartın kenarları da yüksek olmalı çünkü iç malzememiz oldukça fazla. 200 derecede ısınmış fırında 20 dakika kadar pişirin.Tart hamurunu 20 dakika sonra yarı pişmiş halde çıkardığınızda içine önce soğanlı mantar karışımını yayın. Sonra da brokoli çiçeklerini eşit aralıklarla dizin.<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSOf1fD0LGDpONfmvshJ9Jn7Ed61SN0NHZP51ZqRtvK8p3wcdQsacNOyDGM8BAHWuru5GWW7Gg6Hl5a3fGSzTfEfmzpicO7Y2WvBnRvYRp9MadEnLOtDKv6GK36aU3t_hSuLaN/s1600-h/IMG_2462.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSOf1fD0LGDpONfmvshJ9Jn7Ed61SN0NHZP51ZqRtvK8p3wcdQsacNOyDGM8BAHWuru5GWW7Gg6Hl5a3fGSzTfEfmzpicO7Y2WvBnRvYRp9MadEnLOtDKv6GK36aU3t_hSuLaN/s400/IMG_2462.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5108071559634142546" /></a><br />Kremayı yumurtalarla birlikte çırpın. Önceden suda beklettiğiniz safran, suyu koyu bir turuncuya boyamış olmalı. Safranı da suyuyla birlikte kremalı karışıma ekleyip karıştırın. Biraz tuz ve biber ekledikten sonra içini sebzelerle doldurduğunuz tartın üstüne kremayı dökün. (<span style="font-style:italic;">Krema bu aşamada çok sulu oluyor ama içindeki yumurtalar fırında pişince kıvam alıyor</span>) Sıcaklığını 180 dereceye düşürdüğünüz fırında kızarıncaya ve kreması koyulaşıncaya kadar pişirin.<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisPqU6pYiFlFmbEE4zHli5yrjKULR0MBxt_R_K20VU8fDoS3cC9lFZNxW6LyXikSBQpIO4Upw5xrREQNS2dMnTDxqc7xSCgs2hEJlZY1gPhOXmEpA8V_FafVWXW-lWYp5lLUph/s1600-h/IMG_2494.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisPqU6pYiFlFmbEE4zHli5yrjKULR0MBxt_R_K20VU8fDoS3cC9lFZNxW6LyXikSBQpIO4Upw5xrREQNS2dMnTDxqc7xSCgs2hEJlZY1gPhOXmEpA8V_FafVWXW-lWYp5lLUph/s400/IMG_2494.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5108066676256326962" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">SAFRANLI BALLI DONDURMA</span><br />1/2 litre krema<br />180 gram iyi kalite bal (iyi bir aroma elde etmek için tercihen Kekik Balı)<br />25 lif safran (dövülüp yarım fincan suyun içinde 1 saat kadar bekletilmiş)<br /><br />Dondurmanın yapımı oldukça kolay. Sonuçsa mükemmel! Balın yoğun tadını aldığınızda derinlerden bir yerden safranın eşsiz lezzeti ve kokusunu da alıyorsunuz. Kıvamı da korktuğum gibi sert olmadı. Tam tersine servis eder etmez hemen tüketmek gerekiyor.<br /> <br />Yarım fincan ılık suyun içinde havanda dövülmüş safranı en az yarım saat bekletin.<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkshsGPFwZOp75CZJi97zL6D14xlvHLcYfw9597vPM96BJE5zfk6NVap9kgnxT4TP5zo7cDX5LvTzw6VIF-RGXzEisKz_LLoLftXgwbs4lb3oE6smNNcmgmiQqMLjj-cA1nfur/s1600-h/IMG_2480.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkshsGPFwZOp75CZJi97zL6D14xlvHLcYfw9597vPM96BJE5zfk6NVap9kgnxT4TP5zo7cDX5LvTzw6VIF-RGXzEisKz_LLoLftXgwbs4lb3oE6smNNcmgmiQqMLjj-cA1nfur/s400/IMG_2480.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5108071572519044450" /></a><br />Kremayı mikserde kıvam alıncaya kadar çırpın. Kıvamlanmaya başlayınca yavaş yavaş önce balı, sonra da safranlı suyu ekleyin. Hepsini güzelce karıştırdıktan sonra varsa dondurma makinanızın kabına, yoksa tercihen metal bir kaba boşaltın. Dondurma makinası olanlar makinanın talimatını uygulayacaklar. Olmayanlar da buzluğa koydukları kabı 2-3 saatte bir çıkarıp güzelce karıştırıp tekrar buzluğa koymalı ve bu işlemi en azından 3-4 kere tekrar etmeliler. <br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho6iqOHl7bbLjq8oue4TK5xElIjhVNOzmR42J3szp5vxP38rH8XZ-KCdOF1DkhwiL83DPHNKPA1tdwBvgJhYX9TrC_PMuMuQr10cikvo8jOpNTIKb2GCVRyBYXRMLlcStvFSMY/s1600-h/IMG_2495.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEho6iqOHl7bbLjq8oue4TK5xElIjhVNOzmR42J3szp5vxP38rH8XZ-KCdOF1DkhwiL83DPHNKPA1tdwBvgJhYX9TrC_PMuMuQr10cikvo8jOpNTIKb2GCVRyBYXRMLlcStvFSMY/s400/IMG_2495.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5108066689141228866" /></a><br />Bir gece bekledikten sonra iyice kıvam alıyor. İçinde bal ve kremayla çocuklar için ideal bir tatlı!<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnNyOLhEZlK_byDrob85_FYrda-lR1mnu07mqYeK27UxWRhuakFYIPRlu9Iky4VGtndRmur3ZVgtXzS17gtWVkxfU_gdWatpotqeaI7r9CejoDv9Bm-bKGrxNV4CVG6jsjdkNg/s1600-h/IMG_2455.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnNyOLhEZlK_byDrob85_FYrda-lR1mnu07mqYeK27UxWRhuakFYIPRlu9Iky4VGtndRmur3ZVgtXzS17gtWVkxfU_gdWatpotqeaI7r9CejoDv9Bm-bKGrxNV4CVG6jsjdkNg/s400/IMG_2455.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5108086617789482354" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">Safran aromalı Sirke</span><br />2 fincan şeker<br />2 tatlı kaşığı dolusu rendelenmiş taze zencefil<br />2 kaşık tane yenibahar<br />40-50 lif safran<br />3 fincan sirke (en iyi sonuç için beyaz üzüm sirkesi)<br />2 kaşık tane yeşilbiber<br /><br />Şekeri 2 fincan suyla birlikte bir tencereye koyun. Zencefili, yenibahar tanelerini ve safranı ekleyerek kaynatın. Koyulaşmaya başladığında sirkeyi de ekleyin. Bir taşım kaynadığında ateşten alın ve bu halde süzmeden cam bir kavanozda 1 hafta bekletin. Bir hafta sonra süzerek yeşilbiber tanelerini de eklediğiniz cam bir şişeye boşaltın. 10 gün bekledikten sonra salatalarınızda afiyetle kullanın.<br />***********************************************************************************<br />Sarıdan sonraki renk hakkında sayfamda 2 tane ipucu var :) Bulabildiniz mi hangi renk? ;)Papatyahttp://www.blogger.com/profile/00083626245245873989noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-27472326.post-410175983783978202007-09-03T17:32:00.000+03:002007-09-17T13:39:53.517+03:00Boşuna baharatların en kıymetlisi değildir safran!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnf2-I4KjKiwnH-J_JdH6jW3ap7SRuSI0hlPKqGUqtg7sUZ8IB16bgeWpQUXwd9FmVEQouCPkhGeWBAib8JdqJ4y8vywxFPw64bni1ysbZIZen1GCQ21s7RnviXwAuT9ki9F6B/s1600-h/safran.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnf2-I4KjKiwnH-J_JdH6jW3ap7SRuSI0hlPKqGUqtg7sUZ8IB16bgeWpQUXwd9FmVEQouCPkhGeWBAib8JdqJ4y8vywxFPw64bni1ysbZIZen1GCQ21s7RnviXwAuT9ki9F6B/s400/safran.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5105217528096146658" /></a><br /><span style="font-style:italic;">Öncelikle bir özür: Geçen ayın başında safranlı yazımın başlığını atmıştım ama arkasını getiremedim bir türlü. Çok şeyler oldu tabi; evimizi boyadık (sarıya değil, bembeyaza :), temizlendik, ayıklandık, yerleştik. Sonra İzmir'den canlarımız geldi :) Annemle babam 4 hafta bizimleydi. Hepimize değişiklik oldu, en çok da Maya'ma tabi ki... Yediklerimiz içtiklerimiz, gezdiklerimiz gördüklerimiz sonraya kalsın da siz şimdi bekledikçe okuduğum, okudukça daha çok öğrendiğim, geciktikçe uzayan Safran yazımı sabırla okuyun. Çok uzun olduğunu biliyorum ama öğrendiklerimden hiç birini çıkarmaya kıyamadım :)</span><br /><br /><span style="font-weight:bold;">Bilinen en eski baharatlardan biri olan safranın menşei antik Mezopotamya bölgesi</span><br />Yunanca'da (meso-potamia) “nehirler arası” anlamına gelen Mezopotamya, tarih boyunca pek çok uygarlığa tanık olduğu gibi safranın hikayesinin de başladığı yer. M.Ö. 2300 yıllarında, Mezopotamya'da (bugünkü kuzey Irak topraklarında) Asur Krallığına ait olan, safran tarlalarıyla kaplı bölge belki de safranın işlendiği ilk yerdir. <br /><span style="font-weight:bold;">Biraz Etimoloji</span><br />Farsçası “azafran” olan safran, Türkçe’ye Arapça “zaferan”dan geçmiş. Yunanistan’da safran, 2 farklı kökten gelen isimlerle adlandırılıyor. Bunlardan bir kısmı “zafora”, “zafura”, “zafurana”, (ve daha yaygın olarak) “safran” ya da “safrani” gibi aynı kökten gelen adlar, diğeri de mitolojik bir geçmişe sahip antik Yunanca bir kelime olan “krokos”. Bitkiye de baharata da adını veren Krokos'un hikayesiyse şöyle: “Antik Yunan Tanrılarından Ermis bir gün arkadaşı Krokos’la şakalaşırken, onu kafasından ölümcül bir şekilde yaralar. Gencin başından dökülen üç damla kan, safran çiçeğinin üstüne düşer ve çiçeğin üstündeki üç kırmızı lif oluşur. Bu efsaneden sonra da çiçeğe Krokos’un adı verilir.” <br /><br />Bu arada, Yunanca’da, yumurtanın sarısına da “krokos” denir :)<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgz3_I2OC1qdRAyHq8GRQ57BZDKPughW7zy6Mc05Pjrr-U1eLCyWECMLxDDr3k0euMFfZw0NDzXrb8E9kQ2VnFBK85hhiRCG2BA3sC1oiDya7S6VjK6WnH0oMPdJrTtf5Qv0JH5/s1600-h/krokos.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgz3_I2OC1qdRAyHq8GRQ57BZDKPughW7zy6Mc05Pjrr-U1eLCyWECMLxDDr3k0euMFfZw0NDzXrb8E9kQ2VnFBK85hhiRCG2BA3sC1oiDya7S6VjK6WnH0oMPdJrTtf5Qv0JH5/s400/krokos.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5105216518778832050" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">Yunanistan'da ne zamandan beri var?</span><br />Safranın ana vatanı antik Mezopotamya olmakla birlikte, Kaşmir yaylalarından Ege denizi kıyılarına kadar olan bölgede, Ege adalarında, Mısır’da ve Girit’te asırlar boyunca safran yetişmektedir. Girit’teki antik Minos sarayı Knossos’ta bulunan ve M.Ö. 1700 yıllarına tarihlenen bir freskte “safran toplayan maymunlar” resmedilmiştir. İraklio müzesindeki bu fresk ve Santorini'de bulunan buna benzer başka bir fresk, safran kullanımının ne kadar eski olduğuna dair birer kanıt değil midir?<br /><br />Yaz başından beri restore edilmekte olan Iraklio Arkeoloji Müzesi’nin yeni binası geçenlerde ziyaretçilere açıldığında, ben de gidip bu freski sizler için fotoğraflamıştım.<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSr9hmR4aw3WYVIqJwfzzGKmxbavUcKiy7qgkR86gWqWY2hf83DiZiD3WWtTbW1DEUV0xbtUTWzdbVnUak2cjqJ177dX2fCAerqrXHmHQhYz_8mTxBmHINK198rb26aS8uEYh6/s1600-h/IMG_1028.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSr9hmR4aw3WYVIqJwfzzGKmxbavUcKiy7qgkR86gWqWY2hf83DiZiD3WWtTbW1DEUV0xbtUTWzdbVnUak2cjqJ177dX2fCAerqrXHmHQhYz_8mTxBmHINK198rb26aS8uEYh6/s400/IMG_1028.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5105994526334698754" /></a><br />Girit’te geçen yüzyıla kadar safranın doğadan yabani olarak toplanıp işlendiği bilinmekte ancak ne yazık ki bugün yaygın olarak kullanılmamaktadır. Günümüzde Yunanistan’da safran denince akla ilk gelen yer <span style="font-weight:bold;">Kozani</span>’dir. Safran üretiminin 17. yüzyıldan bu yana sürdürüldüğü Kozani ve çevresindeki 40 kadar köyde - ki köylerden birine (“Krokos”) adını vermiş olan - safranın yıllık üretimi yaklaşık 8 tondur. Bu üretimin büyük bir çoğunluğu Ortadoğu'ya ve İngiltere’ye ihraç edilmektedir. Kozani dışında; safran Siros, Tinos, Mikonos ve Dilos adalarında doğada kendiliğinden yetişir. <br /><br />Günümüzde mutfaklarında safranın hala kullanıldığı yerler - başta Santorini adası olmak üzere - bazı Kiklat adalarıyla sınırlı kalmıştır. Çoğunlukla da yerli halkın doğadan kendi topladıkları safranın yerel tariflerde kullanılmasıdır.<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Doğudan batıya yayılışı</span><br />Safranın dünya üzerindeki haritası M.S. 9. yüzyılda şekil değiştirmeye başlar. Moritanya’lılar safranı İspanya’ya getirirler ve bu bölgede safran üretimi o yıllardan günümüze kadar devam etmektedir. Kutsal topraklara ulaşan Haçlı seferleri aracılığıyla da safran soğanları 14. yüzyılda bütün Avrupa’ya yayılmış. Böylece Fransa’da ve Britanya’da da safran üretilmeye başlanmış.<br /><br />Günümüzde safran İspanya’da, Sicilya’da, İran’da ve Kaşmir’de de üretilmektedir.<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzFUhOkcGdnscf2UY8cBhpqpFtieV_nPIzUI_UdllvgOr9LI_JibvhKPARZu59oJB-D3ikJzi7oCnPl301As0-9QewUrFJJHSny_nmQhY5WZFCqa-YQrspyD4e2VmvvoG8lB3G/s1600-h/saffron.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzFUhOkcGdnscf2UY8cBhpqpFtieV_nPIzUI_UdllvgOr9LI_JibvhKPARZu59oJB-D3ikJzi7oCnPl301As0-9QewUrFJJHSny_nmQhY5WZFCqa-YQrspyD4e2VmvvoG8lB3G/s400/saffron.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5094381086635956994" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">İyi safranı nasıl tanıyabiliriz?</span><br />Safran çiçeklerinin ortasında 3 tane kırmızı lif (tepecik) bulunuyor. İşte safran bitkisinin asıl değerli olan ve işe yarayan kısmı bu üç tanecik liften ibaret. Safranın en iyi kalitelisi %100 bu kırmızı liflerden elde edilmiş olanıdır. Safran çiçeğinin içinde kırmızı liflerden daha kalın ve daha sarı olan 3 lif daha vardır ki bunlar ne renk ne de gerçek safran gibi tat verir. Doğru olan bu sarı lifleri safranın içine katmamaktır. Ne yazık ki safranın büyük çabalar sonucu çok az miktarda elde edilmesi ve çok pahalı olması sebebiyle, miktarını arttırmak amacıyla sarı liflerin de içine katıldığı görülebilir. Daha pahalı olsa da yalnızca kırmızı liflerden oluşan safranı almaya değer. İyi kalite safrandan kullanılan çok daha az miktar bile -kalitesi düşük olana kıyasla- çok daha iyi sonuç verecektir. İyi kalite safran liflerinin çok kuru olmaması, hafif bir neme ve esnekliğe sahip olması gerekir. Burada Kozani safran, 1 ve 2 gr.lık cam kavanozda ya da çeyrek veya yarım gr.lık poşetlerde satılmaktadır. <br /><br /><span style="font-weight:bold;">Türkiye'de, Safranbolu'ya adını veren safranın zor durumu :(</span><br />Bir zamanlar rengi, kokusu ve ekonomik değeri ile ünlenen, aynı zamanda Safranbolu’ya ismini veren safran, Türkiye'de ne yazık ki yok olmak üzere. Artık ilçenin sadece birkaç yöresinde ekilmekte olan safran yılda 4-5 kilodan fazla üretilemiyor. Gramı 12-13 YTL’den satılan safran, üreticilerin pazar bulamaması ve yeterli destek görememesi sonucu yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Başlatılan projelere rağmen bugün Safranbolu’da sadece iki elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki aile tarafından yaklaşık 15 dönümlük bir alanda üretiliyor. Ne acı ki daha fazla desteklenmemesi halinde safranın 4-5 yıla kadar tamamen yok olacağı belirtiliyor.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxLxHzmYzAd3fF_ZdPyFxMMMcuOPg381jXZwL0At6EMNqs2RKxftpfBrF_PHI1OCQ_1SQi6QCZc6IQSHqVxPfN71PkWsBSeWwadTy3thIpCBYQpOZwinuo8aih6LkXrlYYjgSC/s1600-h/krokos2.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxLxHzmYzAd3fF_ZdPyFxMMMcuOPg381jXZwL0At6EMNqs2RKxftpfBrF_PHI1OCQ_1SQi6QCZc6IQSHqVxPfN71PkWsBSeWwadTy3thIpCBYQpOZwinuo8aih6LkXrlYYjgSC/s400/krokos2.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5105216703462425794" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">Neden bu kadar pahalı?</span><br />Ağustos ayının ikinci yarısında dikimi yapılan safran, ilkbahar yerine sonbaharda (15 Ekim-15 Kasım) çiçek açıp ürün veriyor. Eflatun-mor taç yaprakları arasında sarı-kırmızı lifleri ile çiğdeme benzeyen safranın <span style="font-weight:bold;">1 gramı için 150-200 tane çiçek toplamak gerekiyor. </span>Boyları 20 cm.i geçmeyen eflatun safran çiçekleri, tarlada uzun saatler boyunca toprağa eğilerek ve itinayla toplanıyor. Daha sonra her bir çiçekten en değerli kısmı olan üç tanecik lif (tepecik) ayrılarak geriye kalan işe yaramaz kısım atılıyor. Güneşe duyarlılığından dolayı taç yapraklarıyla safran liflerini gizleyen ve karanlıkta açan safranın toplanması gün doğmadan yapılıyor.<br /><br />Yarım kilo safran için ne büyük çaba gerektirdiğini şöyle bir örnekle de açıklamak mümkün.<br /><span style="font-weight:bold;">Yarım kilo safran elde edebilmek için yaklaşık 75.000-80.000 çiçek toplamak gerekmektedir.</span><br />Bu da bir futbol sahası büyüklüğündeki bir tarladan toplanabilir.<br /><br />2 yıl boyunca çiçeği toplanan safran soğanları, iki yıl sonunda sökülür.Safran soğanlarının ekimi, çapalanması, çiçeklerin toplanması, kırmızı tepeciklerin ayrılması, gerektiğinde soğanların sökülmesi hep elle yapılıyor.<br /><br />Safran, <span style="font-weight:bold;">kendi ağırlığının 100 bin katı kadar sıvıyı sarıya boyayabilme özelliğine sahiptir. </span><br />Bütün renklerin doğal maddelerden elde edildiği zamanlarda halıcılıkta ipliğe sarı rengi vermek için kullanılan madde de safrandı. Bu özelliğiyle kozmetik, gıda ve ilaç endüstrisi gibi birçok sektörlerde halen kullanılmaktadır. <br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwmr8RbFjGNNVfaID2O3hWrBNuZhwqxNBlgCwMON8uFPRyJQAidek_uMj-lmQp64GZU2nJ20Hb6ovzxcaaBItmfA1oOHm7NP9oPjHyljduG1kmS4DqDDWMwqOlUpU4Px6Toy0t/s1600-h/safran2.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwmr8RbFjGNNVfaID2O3hWrBNuZhwqxNBlgCwMON8uFPRyJQAidek_uMj-lmQp64GZU2nJ20Hb6ovzxcaaBItmfA1oOHm7NP9oPjHyljduG1kmS4DqDDWMwqOlUpU4Px6Toy0t/s400/safran2.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5105218150866404594" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">Safranı nasıl kullanmalı?</span><br />Aldığımız safranın 1 gramında yaklaşık olarak 350-450 kadar kuru safran lifi bulunuyor. Tabi ki lif sayısı safran liflerinin boyutuna göre değişiyor. Safranlı tariflerin çoğunda, -her evde bu kadar hassas tartının bulunamayacağı gözönüne alınarak- kullanılacak safran miktarı lif sayısıyla belirtiliyor. <br />Kullanılan miktar elbetteki damak zevkine göre çok değişken olabilir. Bun rağmen, bazı tarifler için tavsiye edilen miktarları belirtmekte fayda var diye düşünüyorum.<br /><br />¼ gr. safran 750 gr. pirinç için <br />15-20 lif safran 1 litre süt için <br />¼ gr. safran (ekmek tariflerinde) 1 kilo beyaz un için <br />½ gr. safran (makarna, lazanya, erişte tariflerinde) 1 kilo beyaz un için yeterli geliyor.<br /><br />(<span style="font-style:italic;">Bir dahaki sefer sütlacınıza safran katın, nefis oluyor!</span> :)<br /><br />Safranın renginden ve tadından en iyi şekilde faydalanmak için onu bir süre suyun içinde bekletmek gerekiyor. İhtiyacınız kadar safranı -tercihen kaynar olmayan, ılık suyun içinde- en azından 2-3 saat en fazla da -hamur içinde kullanılacaksa- 1 gece bekletmek suretiyle en iyi sonucu alabilirsiniz. Çok aceleniz varsa ve hamur işi değil de yemek içinde kullanacaksanız en azından diğer malzemeleri hazırlayıncaya kadar safranı 15 dakika da olsa minik bir bardakta suyun içinde bekletmek daha iyi olacaktır.<br /><br />Bu arada kimyagerler, safranın -kaynar suya atılmak yerine- ılık su içinde bekletilmesinin ve yemeklere pişmeye yakın katılmasının içindeki maddelerin daha etken olmasına yardımcı olacağı konusunda hemfikirler.<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii98hprbT7SE8k4w_Bt7HZGkQQI9cF-mu_estR4Ei-QLHdfIoPnlEf6X0OnSFRA5wJnuEo8vjrHkKQXmTmEj-o2rskhStUthOpcjTMipE660Mz8ewqmYLnYrNFb3arJC6OA76E/s1600-h/krokos3.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii98hprbT7SE8k4w_Bt7HZGkQQI9cF-mu_estR4Ei-QLHdfIoPnlEf6X0OnSFRA5wJnuEo8vjrHkKQXmTmEj-o2rskhStUthOpcjTMipE660Mz8ewqmYLnYrNFb3arJC6OA76E/s400/krokos3.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5105216815131575506" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">Edebiyatta ve Kültürden kültüre Safran</span><br />* Kral Süleyman, aşk şiirlerinden oluşan eseri “Neşideler Neşidesi”nde (Şir Aşirim (4:14)) <br />“...hint sümbülü ve safranla, güzel kokulu kamış ve tarçınla, her türlü günnük ağacıyla ve ödle, her türlü seçme baharatla...” diyerek safranı “seçme baharatlar” arasında sayar.<br /><br />* Homeros dünyaca ünlü destanlarından İlyada'nın bir mısrasında şafak vaktini tasvir ederken, “safran rengine bürünmüş şafak vakti” der.<br /><br />Antik çağlardan beri Yunanistan'da, İran'da, Mısır'da ve Hindistan'da safran çeşitli ilaçların yapımında kullanılmış. Safranın antikarsinojenik (kanser bastırıcı), anti-mutajenik (mutasyon-önleyici), immünomodüle edici ve antioksidan özellikleri olduğu tıp tarafından kanıtlanmış. <br /><br />Antik dönemlerin Atina'sında Atinalılar dinsel törenlerinde Tanrıça Athina'yı safranla süslerlermiş.<br /><br />Bizans İmparatorluğu döneminde, ikonlarda azizlerin başlarının üstüne çizilen harelerde safranın sarısı kullanılırmış.<br /><br />Safranın afrodizyak etkisinin olduğuna inanan Romalılar, yeni evlilerin yataklarını safranla süslerlermiş.<br /><br />İranlılar, Hintliler, Ortadoğulular ve Araplar yüzyıllar boyunca mutfaklarında safranı kullanmışlardır. <br /><br />Hindistan ve Tibet'te ise daha ruhani bir anlamı var safranın. Budist rahipler Buda'nın ölümünden sonra safranla boyanmış giysiler giymeye başlamışlar.<br /><br />* 7. yüzyıldan Ermeni yazar Şiraklı Ananya Çin’i şöyle tanımlamıştır:<br />“Orada o kadar çok safran vardır ki eğer birisi bembeyaz giyinmiş şekilde, beyaz bir atın üstünde ve beyaz bir şahin ile ava çıksa geriye döndüğünde hepsi sapsarı olurdu”.<br /><br />14. yüzyıldaki Kara Veba salgını sırasında safran bazlı ilaçlara olan talep çok yüksek miktarlara ulaşınca Venedik ve Ceneviz gemileri Rodos gibi Güney Akdeniz’de bulunan yerlerden safran getirirlermiş. Soylular tarafından böyle bir gemi yükünün çalınması nedeniyle de ondört hafta süren "Safran Savaşı" çıkmış. Safran nedeniyle ortaya çıkan çatışmalar ve safran korsanlığının saldığı korku nedeniyle de Basel’de ciddi bir şekilde safran kültürüne başlanmış.<br /><br />* Önder Şenyapılı’nın “Damakta kalan tatların akılda kalan adları” adlı eserinde safran için şöyle yazılıyor: “Eski Yunan ve Roma’da safran, hamamların yıkanma suyuna katılırmış. 13. yüzyılda haçlı seferleri safranı Asya’dan Avrupa’ya taşımışlar. Avrupalılar safranı boyama amaçlı kullanırlarken, Asya’da safran konukseverliğin simgesiymiş. Hintliler safranı varlıklı sınıf üyesi olduklarının nişanesi olarak kullanıyorlarmış”<br /><br />Hindistan'da bazı kastlarda hala geçerli olan bir gelenek, gelinlerin ellerini ve göğüslerini safranla boyamalarıymış ki bu da onların saflığını ve bekaretini sembolize edermiş.<br /><br />Suudi Arabistan’da konuklarını onurlandırmak isteyen varlıklı ev sahipleri ise, kavurdukları kahve tanelerini bir havanda kakuleyle birlikte dövdükten sonra konuklarına verdikleri değeri göstermek için kahveye safran ekleyip pişirirlermiş.<br /> <br />İspanyolların Paella'sına, Türkiye'de Höşmelim'e rengini veren safrandır.<br /><br />İsveç'te safran yetişmemesine rağmen, her sene 13 Aralık gününde Azize Lucy (Santa Lucia) günü kutlanır, her evde safranlı ekmekler pişirilirmiş. İtalya'dan gelen bu geleneğe göre, Norveçte hiç de geleneksel olmayan safranın o güne özel olarak kullanılması başlangıçta çok da ilginç gelmeyebilir. Ancak, kuzey kutbuna aldukça yakın olan Norveç'in Aralık ayında karanlık günler geçirdiği ve insanların “ışığa” özlem duyduğu o günlerde böyle bir geleneği sahiplenmesi çok doğaldır. Çünkü İtalyanların Azize Lucia'sının Yunancadaki isim karşılığı “Fotini”dir ve Fotini “aydınlık, ışıklı” anlamına gelir. O günlere özel kullanılan safran da ışığın rengini, ışığa olan özlemi sembolize etmektedir. Bu şekilde birbiyle alakasız gibi görünen pekçok şeyi açıklamak mümkündür ;)Papatyahttp://www.blogger.com/profile/00083626245245873989noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-27472326.post-19016638026424646372007-08-03T10:56:00.000+03:002007-09-17T13:39:03.743+03:00Sarıdır safran gibi<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzFUhOkcGdnscf2UY8cBhpqpFtieV_nPIzUI_UdllvgOr9LI_JibvhKPARZu59oJB-D3ikJzi7oCnPl301As0-9QewUrFJJHSny_nmQhY5WZFCqa-YQrspyD4e2VmvvoG8lB3G/s1600-h/saffron.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzFUhOkcGdnscf2UY8cBhpqpFtieV_nPIzUI_UdllvgOr9LI_JibvhKPARZu59oJB-D3ikJzi7oCnPl301As0-9QewUrFJJHSny_nmQhY5WZFCqa-YQrspyD4e2VmvvoG8lB3G/s400/saffron.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5094381086635956994" /></a><br />Sarılara başladığımdan beri aklıma gelen ilk şeydi... en sona kaldı.<br />Daha fazla gecikmeyecek...<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEja8kzUx5i5wzktrhhRWI5Kf5w36HN7AfDZcAwoI7Sw7kDcFEa0fZ-FeNpDjiwQJpoNQpehVdqzsfw2wbgP29ksilpubmN5nPvTUHZPCVMo7xEAJEUmlonRvsvHSUoC4kPQRu/s1600-h/safran.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEja8kzUx5i5wzktrhhRWI5Kf5w36HN7AfDZcAwoI7Sw7kDcFEa0fZ-FeNpDjiwQJpoNQpehVdqzsfw2wbgP29ksilpubmN5nPvTUHZPCVMo7xEAJEUmlonRvsvHSUoC4kPQRu/s400/safran.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5094383865479797538" /></a>Papatyahttp://www.blogger.com/profile/00083626245245873989noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-27472326.post-703700669523655412007-07-15T11:05:00.000+03:002007-09-17T13:38:12.090+03:00Mısır Kroket<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZkGbcHV2DhRaUI8b73Waccx-J_6OrlD0BsMRGE5xE9tvygIu5yHVz1-nSLAmHtmjX2qsPdVx3RP1e4m5yv8yOq2NLfs8BewfZSrOt613K5so66Dt_KvTk1Np1Fax47g1PPKPK/s1600-h/DSCN1169.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZkGbcHV2DhRaUI8b73Waccx-J_6OrlD0BsMRGE5xE9tvygIu5yHVz1-nSLAmHtmjX2qsPdVx3RP1e4m5yv8yOq2NLfs8BewfZSrOt613K5so66Dt_KvTk1Np1Fax47g1PPKPK/s320/DSCN1169.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5087333763013531586" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">Mısır Kroketler için;</span><br />2 bardak tane mısır (dondurulmuş mısır kullanıyorsanız önceden haşlanmalı)<br />1/4 bardak un<br />3 yumurta (sarıları beyazları ayrılmış)<br />Bol taze soğan<br />Tuz, kara biber<br />Kızartmak için yağ<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhM5l1AlZCWklYqRahpnrReb9Lkp472ctwM3fYPdmaWl2bGQoSIUAYy-_Ss7MjSd0mtawyR-CTP0JsVzS9ZYN4SZXMczXS-nvGlxsQ_Vzu2PuJ_PxWCtI3QrR0kNZNMfbJgx5_W/s1600-h/DSCN1167.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhM5l1AlZCWklYqRahpnrReb9Lkp472ctwM3fYPdmaWl2bGQoSIUAYy-_Ss7MjSd0mtawyR-CTP0JsVzS9ZYN4SZXMczXS-nvGlxsQ_Vzu2PuJ_PxWCtI3QrR0kNZNMfbJgx5_W/s320/DSCN1167.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5087332178170599346" /></a><br />Yağımızı kızdırırken, yumurta sarılarını hafifçe çırparak içine yumurta akları dışındaki bütün malzemeleri karıştırıyoruz. Yumurta beyazlarını kar haline gelinceye kadar çırptıktan sonra kaşık kaşık önceki karışıma ekliyoruz. Kızgın yağın içine bu karışımdan birer yemek kaşığı dolusu döküp, her tarafı aynı rengi alıncaya kadar kızartıyoruz.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimGiWCaA67S24_dEXSeXQmcrMVjHGFC8wYr1fS8SacRF5rhipFYyiFD_85-xnU6ZXUogB3yuJdGYbFztOvIAgXWQJ0EsVy35YjtjwZ8v55ncTgSEuhyFp8p3_v6Isj03Q1pzLQ/s1600-h/DSCN1170.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimGiWCaA67S24_dEXSeXQmcrMVjHGFC8wYr1fS8SacRF5rhipFYyiFD_85-xnU6ZXUogB3yuJdGYbFztOvIAgXWQJ0EsVy35YjtjwZ8v55ncTgSEuhyFp8p3_v6Isj03Q1pzLQ/s320/DSCN1170.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5087333767308498898" /></a><br />Söz verdiğim safranlı tariften sonra, Sarı Tarifleri artık bitireyim de başka bir renge geçeyim, diyorum. Aklımda çok güzel fikirler var. <br />Ama sarılar beni bırakmıyor :) Pazarda ne zamandır görmediğim sarı dolmalık biberler "biz de varız!" diyorlardı. Dayanamadım aldım. İçlerini doldurdum.<br />Fırına böyle girdiler...<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQg0FQVCm1Vyz5QAsLWi4Z0MGHOv-8741tpAGY227p4Sdsee9uhQPGzomu8NgNjQllc7Y00vpw_qXt3vP36H_-TRAdEmPMlCM2aVIo5jIiwaEUfW7ja6x9CqCB4Qm6PgfvXGfq/s1600-h/DSCN1077.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQg0FQVCm1Vyz5QAsLWi4Z0MGHOv-8741tpAGY227p4Sdsee9uhQPGzomu8NgNjQllc7Y00vpw_qXt3vP36H_-TRAdEmPMlCM2aVIo5jIiwaEUfW7ja6x9CqCB4Qm6PgfvXGfq/s320/DSCN1077.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5087341313566037986" /></a><br />Böyle çıktılar...<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_lCFjm1ZILV8ZJvH-DsuAx5DhHhvHyRywt5gZreQV9by-vOweARPlCGsg8h1pfcNgJkZLY67Tmoa6G-13NdflreYmxRZTfCShvAIgH5pPupqIQBwUpqVxaaJ3VCS7fZl-nGJP/s1600-h/DSCN1079.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_lCFjm1ZILV8ZJvH-DsuAx5DhHhvHyRywt5gZreQV9by-vOweARPlCGsg8h1pfcNgJkZLY67Tmoa6G-13NdflreYmxRZTfCShvAIgH5pPupqIQBwUpqVxaaJ3VCS7fZl-nGJP/s320/DSCN1079.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5087341322155972594" /></a>Papatyahttp://www.blogger.com/profile/00083626245245873989noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-27472326.post-74252012302259946372007-06-23T00:00:00.000+03:002007-09-17T13:34:54.752+03:00Sapsarı mısırların bambaşka bir anlamı var benim için<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhoWp0h9AcuyDnCZ-zF8-tnxg93-XgyEHc4r4TsO_APsKorZizRvF4oUeODs7OhjDnOEEes-lPtXi98kmEGyd2fC7-5YIDq7MiekH5hysg4TgwvrrSAnOcqzHguN4trx9mS4nZ6/s1600-h/DSCN0903.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhoWp0h9AcuyDnCZ-zF8-tnxg93-XgyEHc4r4TsO_APsKorZizRvF4oUeODs7OhjDnOEEes-lPtXi98kmEGyd2fC7-5YIDq7MiekH5hysg4TgwvrrSAnOcqzHguN4trx9mS4nZ6/s320/DSCN0903.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5077763951898479714" /></a><br />Mısır, Amerika'nın keşfiyle tanıştığımız bir bitki. Yabani bitkinin evcilleştirilmesinin ilk olarak Meksika'da yapıldığı söylense de, Peru ya da Ekvator'da da olabileceği kabul ediliyor. Mısırın son derece kolay döllenebilir olması tüm kıtada hızla yayılmasını sağlamış. Öyle ki Avrupalılar gelmeden çok önce Karaip adaları dahil kıtanın her yerinde yetiştiriliyormuş. Bu bakımdan Aztek, Maya ve İnka imparatorluklarının mısıra dayandığı söylenebilir. Zaman içinde pek çok yabanıl mısır türleri yok olmuş, evcil türler tüm kıtaya yayılmış. Genellikle bol yağışlı iklimleri seven mısırın neden Karadeniz bolgesini sevdiğini de böylece izah edebiliriz :) Tanelerini dökmeyen bir türün yetişmesi sağlandıktan sonra, ekip biçmesi kolay, verimi de hayli fazla olan mısır için, 1'e 150 bile fazla birsey sayılmazmış! Kıtayı fetheden İspanyollar ve Portekizliler sayesinde Avrupa'da ilk kez İspanya ve Portekiz'de ekimine başlanmış. Ancak hayvan yemi olarak kullanılıyormuş. Tarihciler, insani besin olarak ilk kez Ortadoğu'da yetiştirildiği konusunda hemfikirlermiş. Kolomb'un keşfinden elli yıl geçmeden, 1520-1530 yıllarında Mısır, Suriye ve Lübnan'da mısır ekildiği biliniyor.<br /><br />"<a href="http://www.iletisim.com.tr/iletisim/book.aspx?bid=688">Tarih Boyunca Yemek Kültürü</a>" adlı kitabında Murat Belge; "Türkçe'deki adı 'mısır' zaten bu bakımdan bir ipuçu" diyor. "O yıllarda İspanya'dan kovulan Mağribiler(*) oradan belki de Mısır'a gelmişlerdir" diyor. "Bizim mısır dediğimiz bitkiyi Osmanlının batı sınırlarında yaşayan Slav ve Macar halkları "Türk buğdayı" anlamına gelen adlarla tanıdılar. Böylece mısır Avrupa'ya Osmanlı üzerinden yayıldı, İspanya üstünden değil" diye ekliyor.<br /><br />(*)Mağribiler: Afrika'nın Mısır dışındaki kuzey ülkelerinden olanlar.<br /><br />Ne yazık ki mısırın kıymetini anlamamız biraz geç oldu ailemizde. İzmir'in sokaklarında dolaşan "kaynamış darı" satıcıları ve zevkle kemirdiğimiz "darı"ları bir kenara koyarsak, çocukluğumun anılarından hatırladığım tek mısırlı şey Bahar'ın bir <a href="http://gastronot.blogspot.com/2006/05/mantarl-kazayakl-polenta.html">yazısında</a> söz ettiği, babaannemin "şakşak" adını verdiği mısırunlu, ısırgan otlu böreği. O zamanlar yediğimiz bu mısırunlu böreğin, yıllar sonra canım kardeşimin yiyebileceği yegane börek olduğunu bilemezdik elbet. Hangi tahıllar <a href="http://gastronot.blogspot.com/2006/05/gluteni-bilir-misiniz.html">gluten</a>li diye düşünmek zorunda da değildik. Ne <a href="http://www.glutensiz.com/colyak%20nedir.htm">Çölyak</a>'tan haberdardık ne de mısırla pirincin glutensiz tahıllar olduğunun farkındaydık. Mısırunu, -evde varsa- balıkları bulayıp kızartmaktan öte bir işe yaramazdı o zaman. Halbuki mısırununun bizim için değeri bunun çok üstündeymiş.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3FRzxRRbaA5UboAzhgpJOU0zzYCEDtdyzpFhy6LvyeCpiVlZNZrKc6JLvJj4nc918Sp2ZKSYR94WFSeYwJdtOqA2q39CW6SzaLT53j0P1qxB7gZbWcl4Oz2UtapW6FMM6_VMv/s1600-h/DSCN1021.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3FRzxRRbaA5UboAzhgpJOU0zzYCEDtdyzpFhy6LvyeCpiVlZNZrKc6JLvJj4nc918Sp2ZKSYR94WFSeYwJdtOqA2q39CW6SzaLT53j0P1qxB7gZbWcl4Oz2UtapW6FMM6_VMv/s320/DSCN1021.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5078472436818726002" /></a><br />Bütün hayatları kendimizinki gibi sanıp yanılıyoruz bazen. Mesela, Internet'te gördüğünüz mükemmel pastaların tadına bile bakamayacak çocuklar olduğunu düşündünüz mü hiç? Düşünseydiniz, her simit alışınızda çok derinlerden bir yerden suçluluk duyar mıydınız siz de? Peki bu durum, pastayla da sınırlı kalmayıp, içinde un olan herşeyi kapsıyorsa... aklımıza ilk anda gelen ekmekarası, pide arası, pizza, makarna, sandviç, simit, börek, çörek de eklenseydi yasaklar listesine? Dışarda yenen hemen herşeyin unlu (yani glutenli) bir şeylerin içinde/arasında/üstünde sunulduğu bir toplumda bunlara imrense de elini süremeyecek bir çocuk yetiştirmek hiç de kolay olmazdı herhalde. Kendi başımıza gelmedikçe çok ender aklımıza düşer bunlar. Ama sevdiğinin başına gelmesi, kendi başına gelmesinden de çok sarsar insanı. Özellikle önünde uzun bir ömür olanın; eşinin, çocuğunun, kardeşinin.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3BJ1FGKYYSHcFpWoFQpsY8xpaGjNa-kT6-_Lk5azxI-GtjbApAJ64pyXIFmcl-UHzgkgZCWqLxHS-RDL2fAFZrf9VWhe_Prq2d5zMaJziBAkfTzzbRkQPNqE6WuqDzOxvaVC8/s1600-h/DSCN1024.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj3BJ1FGKYYSHcFpWoFQpsY8xpaGjNa-kT6-_Lk5azxI-GtjbApAJ64pyXIFmcl-UHzgkgZCWqLxHS-RDL2fAFZrf9VWhe_Prq2d5zMaJziBAkfTzzbRkQPNqE6WuqDzOxvaVC8/s320/DSCN1024.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5078472441113693314" /></a><br />İşte <a href="http://gastronot.blogspot.com">Bahar</a>'ın hayatındaki bu değişim elbette hepimizi etkiledi. İnsanı kolaylıkla paniğe sokup, "ben artık hiç birşey yiyemiyeceğim" bunalımına sürükleyebilecek karamsarlıktan sıyrılıp, kendi çabalarıyla yaptıklarını, kendisi gibi glutensiz diyeti uygulamak zorunda olanlarla paylaştı. Zaman geldi bir annenin, çölyaklı çocuğuna yıllar sonra ilk kez bir dilim kek ya da pasta yedirebilme sevincine tanık oldu. Bir yandan da, sürekli, yeni glutensiz reçeteler geliştirdi. Bu reçetelerde de doğal olarak mısırın ve pirincin unları baş rol oynadı. Biz de, başlangıçta onun da yiyebileceği birşeyler yapabilme çabasıyla eskisinden daha cok kullanır ve bulundurur olmuştuk mısırununu. Daha sonra da, yalnızca onun icin yapmakla kalmayıp sanki yeniden keşfetmiştik mısırlı lezzetleri. Maya'nın her doğumgününde büfenin baş köşesinde yer aldı mısırunlu, otlu böreklerimiz.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlg5iq-lDO8eeYC5d3Vn76lo7IeSAEUefNVqZNVbsYs3HD-0eucPgQCBA2msuYfIqVL6UVzs2J845gbMRe5XsOEC1cxwU-ehOcQsRn-qwVB68oEH0nlW-JtVCHefc-IB2MOksk/s1600-h/DSCN9323.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlg5iq-lDO8eeYC5d3Vn76lo7IeSAEUefNVqZNVbsYs3HD-0eucPgQCBA2msuYfIqVL6UVzs2J845gbMRe5XsOEC1cxwU-ehOcQsRn-qwVB68oEH0nlW-JtVCHefc-IB2MOksk/s320/DSCN9323.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5079015986404871362" /></a><br />Resimde gördüğünüz mısırunlu böreği, bu kış tazecik ısırgan otlarıyla defalarca yaptım. Aynı tarif, ıspanaklı, ıspanak ve lorlu, pırasalı, yazın patlıcanlı da yapılabiliyor.<br /><br />Yarım kilo ot ya da sebze (ısırganotu / ıspanak(+lor) / pırasa / patlıcan olabilir)<br />Yarım kilo mısırunu<br />3 yumurta<br />1 bardak yoğurt<br />1 bardak zeytinyağ<br />1 tatlı kaşığı şeker<br />1/2 tatlı kaşığı tuz<br />2 paket kabartma tozu<br />1 bardak kadar su<br /><br />Pırasalı veya patlıcanlı ise içi önceden kavrulup ılınacak. Ispanaklı veya otlu ise çiğden koyulacak. İç malzemesi dışındakilerin hepsi iyice karıştırılır. Çok koyu bir bulamaç olacak kadar su eklenmelidir. Sonra doğranmış iç malzemesi de eklenip biraz karıştırdıktan sonra fırın kabına dökülüp önceden 180 derecede ısınmış fırında pişirilir. Fırına koymadan üstüne susam ya da çörekotu koyulabilir.<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/1815/2895/1600/deneme.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/1815/2895/320/deneme.jpg" alt="" border="0" /></a><br />** Sarı tariflerde daha mısır kroketler, safranlı lezzetler var ;) O zamana kadar siz en iyisi, bir de <a href="http://komsudapiser.blogspot.com/2006/08/lemoncello-ile-tekrar-merhaba.html">Limoncello</a>'ya bir bakın. Bu sıcaklarda bundan güzel bir sarı olamaz!Papatyahttp://www.blogger.com/profile/00083626245245873989noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-27472326.post-71380874045309487682007-06-14T00:05:00.000+03:002007-09-17T13:33:28.951+03:00Sarı çiçekler ve kelebek<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu2_4fCa4xOX0T5PHHCOoXQFYs5xT7J2I-ympTj2ZUFZ_WC-1D57FGGngH0CZKnBhsBl3Cf3GgBRwkB5mOywwOI2OJSRVPs8lClifGamb_pud1nPGQ2Jaxyhwi0_Bm3Uj8FK7j/s1600-h/DSCN0821.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu2_4fCa4xOX0T5PHHCOoXQFYs5xT7J2I-ympTj2ZUFZ_WC-1D57FGGngH0CZKnBhsBl3Cf3GgBRwkB5mOywwOI2OJSRVPs8lClifGamb_pud1nPGQ2Jaxyhwi0_Bm3Uj8FK7j/s400/DSCN0821.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5075661531047349170" /></a><br />Geçen gün Maya'mla şehrin eski surları üzerinde uzuuuuun bir yürüyüş yaptık. Hemen evimizin arkasından başlayan surlar boyunca uzayıp giden yol, yakın zamanda keyifli yürüyüşler için yenilendi. Banklar koyuldu, çiçekler ekildi. Benim aklımda sarı sarı tarifler uçuşurken, yol kenarında da sarı sarı çiçekler göz kırpıyordu bize :) Bir ara sarı bir kelebek de gördü Maya. Ama yakalamak ne mümkün! Ben objektifimi ayarlayıncaya kadar çoktan uçup gidiveriyordu. Artık yolumuzun sonuna varmak üzereyken de bu çiçekleri gördük. Aslında böyle miydiler yoksa kurumuşlar mıydı ben de tam anlamış değilim. Ama çektiğim fotoğrafta gün ışığının öyle bir oyununa geldim ki bu fotoğrafın böyle çıkması beni bile şaşırttı. Sanki siyah-beyaz çekilmiş de, çiçekler ve kelebek sonradan boyanmış gibi değil mi?<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr5EGbS5VAjM_cDa7I_F_Jr6SonwiSMFnxsQsL0gclAbhw7o9Rk7EJxAXk6rxSUJIPYXDLT8XgpQdevZycMy-PdI28XLNd4HJh3wISH5logQK2kRtR8qjA-27EW3svh4prQd-X/s1600-h/DSCN0822.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr5EGbS5VAjM_cDa7I_F_Jr6SonwiSMFnxsQsL0gclAbhw7o9Rk7EJxAXk6rxSUJIPYXDLT8XgpQdevZycMy-PdI28XLNd4HJh3wISH5logQK2kRtR8qjA-27EW3svh4prQd-X/s320/DSCN0822.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5075660822377745314" /></a>Papatyahttp://www.blogger.com/profile/00083626245245873989noreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-27472326.post-24000771481500888642007-06-11T17:39:00.000+03:002007-09-17T13:32:43.560+03:00CİNCİBİR<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBXk-sGEbchkw5l3LgIrUPTBQhUE9hLZZU5cCEAPs1KJU6szjTfVuVWtRzOh6oL8XMLEXslKEZuzTQ8ZCfsF4VzbhEtjToUPUvk-VvscdTFcQOlqjtHdWlmwKDnCS1BAMi3uc0/s1600-h/DSCN0938.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBXk-sGEbchkw5l3LgIrUPTBQhUE9hLZZU5cCEAPs1KJU6szjTfVuVWtRzOh6oL8XMLEXslKEZuzTQ8ZCfsF4VzbhEtjToUPUvk-VvscdTFcQOlqjtHdWlmwKDnCS1BAMi3uc0/s320/DSCN0938.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5074817363815254898" /></a><br />Babamın kulakları çınlasın! Bu kelimeyi en çok ondan duyardık, küçüklüğümüzde. Küçüktük, anlamazdık ne anlama geldiğini. Ama ne çok duymuştuk; <span style="font-style:italic;">cincibir, cincibir gazozları, cincibir gazoz fabrikası</span> gibi lafları. Hatta babam bazen bu kelimeyi bizi kızdırmak için bir isim gibi de kullanırdı. Kardeşim <a href="http://gastronot.blogspot.com/">Bahar</a>, herkesten iyi anlayacak ne demek istediğimi :)<br /><br />İsmini bu kadar duymama rağmen, ne görmüş ne de tadına bakmıştım bu cincibir gazozlarının. Sanıyordum ki daha o zaman bile artık bulunmazlar arasına girmiş, çocukluklarından kalma nostaljik bir şeydi annem ve babam için. Halbuki biraz araştırınca hiç ummadığım birşeyle karşılaştım: İzmirde bir yerlerde hala üretiliyormuş cincibir, bugün kendinden İnternette söz edildiğinden habersiz :) Üstelik çağa ayak uydurmak(?!) uğruna kolalı ve portakallı çeşitler de geliştirmişler. Belki bizim yaşımızda olup da Egeli olanlar arasında tadına bakmışlar vardır aramızda kim bilir?...<br /><br />Aradan yıllar geçip de biraz İngilizce öğrenmeye başladığımda önce "Beer" kelimesini öğrendim, daha sonra da "ginger". Yine de bu iki kelimenin bir araya gelip de karşıma çıkması kimbilir ne kadar zaman aldı. Belki birgün bir yerde tekrar duyduğumda; "tabi ya, Cincır-biir" diyerek çocukluğumun bir anısı her zamankinden daha da aydınlanmıştı :)<br /><br />Aradan yine yıllar geçti. Geçenlerde bir gün, sarı tariflerde artık limonluları yapmamaya karar vermişken, yalnızca ısınan havalarla özlenen buz gibi bir içecek yapmak için kitapları karıştırırken, aşçıların en salaşı da olsa kendini sevdirmeyi bilen Oliver'in kitabında buluverdim tarifini.<br /><br />Demek ki, insanın yıllarca duyduğu ama tadına bakmadığı birşeyi ilk defa kendi kendine yapıp tatması da varmış nasipte :)<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqhcAPP-lVnnucXMZXLtEa-cViR5COk42Nvu4K2BaYoS6YGIDorfZ4KaeB-15roXxIA4uDFkNNeLfxSnwAqYHx1huu5q6nWb8bRZ-kEsqpgxpsHt1ZX3hxCRdLaZmekzLWH2KT/s1600-h/DSCN0932.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqhcAPP-lVnnucXMZXLtEa-cViR5COk42Nvu4K2BaYoS6YGIDorfZ4KaeB-15roXxIA4uDFkNNeLfxSnwAqYHx1huu5q6nWb8bRZ-kEsqpgxpsHt1ZX3hxCRdLaZmekzLWH2KT/s320/DSCN0932.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5074817359520287586" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">GINGER BEER</span><br /><br />100 gr. taze zencefil (kalınca bir parça zencefilden 4-5 parmak boyunda kullandım)<br />4-5 kaşık şeker <br />3 limon (kabuğu da suyu da)<br />1 litre soda<br />İstenirse servis için taze nane yaprakları<br /><br />Taze zencefilin kabuğunu soyup, rendenin peynir rendesi tarafında rendeleyin. Zencefili suyu ve içi lifli posasıyla birlikte (1 litre sodayı da içine alabilecek büyüklükte) bir kaba alın, üstüne şekeri ve limon kabuğu rendesini koyup elinizle ya da havan eliyle iyice ezin. Limonların suyunu sıkın ve aynı kaba boşaltın. En son da 1 litre sodayı ekleyin ve birazcık kendi haline bırakın ki içindeki lifler ve limon posası birazcık çöksün. (Yoksa tadına bakmak çok zevkli olmayacak!) Tadına bakın, eğer çok ekşi geliyorsa biraz daha şeker, çok tatlı geliyorsa biraz daha limon suyu ekleyin. Bunu herkes kendi damak zevkine göre ayarlayabilir. Bir sözgeçten geçirdikten sonra içine ekleyeceğiniz buzlarla Ginger beer içmeye hazır!<br />Sodanın gazı kaçmadan hemen içerseniz çok "gazozlu" havayı da kaçırmamış olursunuz :)<br /><br />Bu da hiç hesapta olmayan bir sarı tarif oldu çıktı işte... Aslında zencefil aromalı ve su yerine sodayla yapılan limonatadan başka birşey değilmiş. Zencefil olduktan sonra her zamanki limonatadan daha değişik, içtikten sonra boğazınızda hala izlerini bırakan bir lezzet. Zencefilin keskin tadı çocuklara biraz acımsı gelebilir. Siz de onlara bildik bir tarifle limonata yapıp, sonra da limonatayı minik dondurma kalıplarına doldurup ve dondurup limonatalarını ellerine tutuşturup onları böyle şaşırtabilirsiniz :)<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnCBpqeEeWKLoJip-suDrZEg9Genbpg_NIXhGWqcjFkDorpdrfKs8ZYLR6OX9c2B7HbXMtPHtV64pfz3fOSR99yjcIrMcFzq5C2mHFrSfzENK9dSrkAVROtfJh2N6MEAgIB4DN/s1600-h/DSCN0688.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnCBpqeEeWKLoJip-suDrZEg9Genbpg_NIXhGWqcjFkDorpdrfKs8ZYLR6OX9c2B7HbXMtPHtV64pfz3fOSR99yjcIrMcFzq5C2mHFrSfzENK9dSrkAVROtfJh2N6MEAgIB4DN/s320/DSCN0688.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5074837812154551170" /></a><br /><br />Wikipedia'da <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/Cincibir">Cincibir</a> için, 70'li yıllarda özellikle Ege Bölgesi'nde tanınan bir gazoz, diyor. <br /><br /><a href="http://en.wikipedia.org/wiki/Ginger_beer">Ginger Beer</a> için ise; zencefil, limon ve şekerle yapılan alkollü ya da sodalı bir içecek, diye bahsediyor. İngiltere'de 17 yüzyılın ortalarında yapılmaya başlanmış, popüleritesinin doruğuna ise 19 yüzyılın bailarında ulaşmış.Papatyahttp://www.blogger.com/profile/00083626245245873989noreply@blogger.com14tag:blogger.com,1999:blog-27472326.post-41267863489690814582007-06-02T17:58:00.000+03:002007-06-05T00:42:20.025+03:00Tabi ya, hardal da sarı! :)<span style="font-weight:bold;">Hardal'la ilgili bir eklenti (5.6.07):</span> Ev yapımı hardalın tarifini verirken, evde koyu renkli hardal tohumu olduğu için onu kullandım. Sonra düşündüm ki, bir zamanlar taneleri biraz daha iri ve krem rengi olan başka bir çeşit hardal daha almıştık. Acaba bu krem renkli hardal tohumlarından yapsaydım hardal sosunun tadı farklı mı olurdu? Acaba hangi cinsi ev yapımı hardala daha uygundur diye düşündüm. İnternette biraz araştırdıktan sonra öğrendim ki; başta Hintli aşçılar olmak üzere bu işin ustaları, rengi koyu bordoyla siyah arası olan koyu renkli hardalı(Sinapis Nigra) yemeklerde tercih ediyorlarmış. (Demek ki sos yapmak için doğruyu seçmişiz :) Sarı hardal da önemli bir yağ kaynağıymış, hardal yağı ondan elde edilirmiş.<br /><br />Kara hardal, orta Avrupa, Anadolu ve İran'da, yetişirmiş. <span style="font-style:italic;"><span style="font-weight:bold;">Sarı çiçekli</span> </span>otsu bitkinin <span style="font-style:italic;">tohumları kırmızımsı siyah</span> olurmuş. <br />Sarı hardal ise Akdeniz kıyılarında yetişir, çiçekleri beyaz, kara hardaldan daha iri olan tohumları sarı ya da beyaz olurmuş. <br /><br />Bir de hardal bitkisinin <span style="font-weight:bold;"><span style="font-style:italic;">turpgillerden</span> </span>bir bitki olduğunu okuduğumda, yazmayı unuttuğum bambaşka bir detay daha geldi aklıma.<br /><br />Girit kökenliler bilirler. Vruves denen bir ot çokça bulunur, bolca yenir Girit'te. Bağların arasında, dağda bayırda kendiliğinden yetişir. Ben buraya geldikten sonra baktım ki bu Vruves dedikleri bizim İzmir'de aldığımız "Turp otu"nun ta kendisi :) Ege'de "turpotu"na çok yakın bir akrabanın da Hardal otu (Sinapis arvensis) olduğunu biliyorum. Aralarındaki farkı ben ayırt edemiyorum. Bilen arkadaşlar bizi bilgilendirebilirler.<br />"Giritli Otlar"la ilgili Yunanca bir kitaptan bakıyorum ki her yerde görülen vruves'in latincesi de Sinapis Arvensis, yani kaynaklarda 3. bir cins olarak geçen "Yabani hardal"ın ta kendisi :) Çiçekleri sarı, tohumları da koyu kahve*siyah renkte olurmuş ;-)<br /><br />Siz de aynı şeyi mi düşünüyorsunuz? :) Kışın otunu bol bol yediğimiz zamanlarda tohumlarını da biriktirip hardal sosu mu yapsak :))<br /><br /><br />Bir baharat kitabında da hardal sosunun, dövülmüş hardalı sıcak suyla, sütle ya da birayla(!?) karıştırarak yapılabileceği yazıyor ama oranları verilmemiş. Karıştırdıkça neler buluyor insan...<br /><br />**********************************************************************************<br />Bazen tamamen aklımızdan çıkmış birşeyi, evdeki ufaklıkların o kıvrak zekası hatırlatır ya bize unuttuğumuzu... Bizimki de öyle oldu işte. Ben günlerdir, sarıyla yatıp sarıyla kalktım :) Sarı sarı neler alsam da sarı sarı neler yapsam diye düşündüm. Limonun etrafında dönüp durdum. Sonra başka şeyler de buldum, önceki yazımı bitirirken söylediğim gibi: patates de sarı, mısır da; zerdeçal da var, safran da... Ama bir sarı vardı ki ben unutmuştum.Ta ki geçen gün öğle yemeğinde Maya bana hatırlatıncaya kadar :)<br /><br />Mayacığım köfte patates yerken, minik tiryakinin birden aklına gelmiş olmalı ki: <br />- Anne o sa"y"ı şeyden getiysene... <br />deyiverdi. Adını bile beceremediği o sarı şey, hardal :)<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWOr_0X-QeeGXU2rMH_xyznD_VthCbgCG_WYl_EuUgryTj-J-n8nnh4Qdshyphenhyphen5AYUN3Y_ODI66wfh-slujndtcpMah3CqhIY73el5FdHHIyF1Tsl05dnSCtvAM5I94_mW6Rwfr8/s1600-h/dscn0830.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWOr_0X-QeeGXU2rMH_xyznD_VthCbgCG_WYl_EuUgryTj-J-n8nnh4Qdshyphenhyphen5AYUN3Y_ODI66wfh-slujndtcpMah3CqhIY73el5FdHHIyF1Tsl05dnSCtvAM5I94_mW6Rwfr8/s320/dscn0830.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5071511154744288802" /></a><br />Mayacığım, daha 3,5 yaşında bile değil, ona acı geleceğini zannettiğim için bir süre vermekte direndiğim, yalnızca sapsarı şişesiyle oynamakla yetindiği hardalın tadını aldığı günden beri çok seviyor :) Eve hiç almadığımızdan daha ketçabın tadını bile bilmiyor, ama çok az miktarda yemesine izin verdiğimiz hardal en büyük zevki. Eve aldığımız katkısız olanı, yani umuyorum ki öyle. Ama birgün evde kendi hardalımı yapabileceğim aklımın ucundan geçmezdi.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtBc24OLFPbBYxXmYLW8Jy91jSoimfLqa_fFLkes5IaRBVQ6lo69ok9y8zt1zRGi050qUOHjYMoaQ9FUspJddXLAlZJ3RPjSLzkDZrMjmpG3r-TPC_FVgDkvyV6oSGmh7Syeip/s1600-h/dscn0861.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtBc24OLFPbBYxXmYLW8Jy91jSoimfLqa_fFLkes5IaRBVQ6lo69ok9y8zt1zRGi050qUOHjYMoaQ9FUspJddXLAlZJ3RPjSLzkDZrMjmpG3r-TPC_FVgDkvyV6oSGmh7Syeip/s320/dscn0861.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5071524043941144130" /></a><br />Hardalın da sarı projede yer alabilmesi için kitapları karıştırırken, Tessa Kirou'nun <a href="http://amazon.co.uk/o/ASIN/1740453646/ref=s9_asin_image_1/202-6111805-8441461?pf_rd_m=A3P5ROKL5A1OLE&pf_rd_s=center-1&pf_rd_r=1H0HJS2JTC028CAM0QG7&pf_rd_t=101&pf_rd_p=137837091&pf_rd_i=468294">kitabı</a>nda aradığımı buldum. Yunanca'ya -belki daha aşina olsun diye- "Tarçın ve Gül yaprağı" adıyla tercüme edilen kitap, öncelikle bu ismiyle dikkatimi çekmişti kitapçının raflarında. Annesi Finlandiyalı, babası Kıbrıslı, eşi İtalyan olunca, kitabında da hem kuzeyden hem Akdeniz sahillerinden tarifler var. Benim takılıp kaldığım tarif de annesinin her zaman yaptığı Finlandiya usulü ev yapımı hardalın tarifiydi. Evde de hardal tohumu vardı. Sonuç harika! En çok da bundan sonra kızıma hazır hardal yedirmeyeceğime seviniyorum :)<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQtFe1nj66gXSF2VOlaIx27HwJsieOID0wun8e2uTEsdz80PUqppG_wQwxJwwnCcsGDS4cLEe6PKhrAKazOKGcLl7dDX4fzeYMfrrdU0dvWQTj72QJaZK2SJxLNJnk8IkGKAIC/s1600-h/dscn0867.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQtFe1nj66gXSF2VOlaIx27HwJsieOID0wun8e2uTEsdz80PUqppG_wQwxJwwnCcsGDS4cLEe6PKhrAKazOKGcLl7dDX4fzeYMfrrdU0dvWQTj72QJaZK2SJxLNJnk8IkGKAIC/s320/dscn0867.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5071524052531078738" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">Ev Yapımı Hardal için gerekli olanlar:</span><br /><br />45 gr. kara hardal tohumu (3 yemek kaşığı kadar)<br />115 gr.şeker (Yarım bardaktan biraz az)<br />1 tatlı kaşığı tuz<br />250 gr. krema<br />1 yemek kaşığı zeytinyağ<br />2 yemek kaşığı sirke<br />Yarım limonun suyu<br /><br />Hardal tanelerini önce beyaz bir tabağa döküp dikkatlice ayıklayın. Ayıklanmış taneleri, baharat öğütücünüz varsa en iyisi öğütücüde öğütmek. Yoksa havanda iyice dövmeyi de deneyebilirsiniz. Öğütülmüş hardalın üstüne şekeri ve tuzu ekleyin. Kitapta bir tahta kaşık yardımıyla iyice ezin diye yazıyordu. Ben tahta kaşıkla pek ezemedim, boşalttım havanın içine orada ezdim. Üçünün bir arada ezilmiş hali böyle oluyor.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMHLJUZQFor9vAwNwBJD5FTeaeV55uOcGig4Tk2xoXq3STVS3-kVjNbqn4-ZV0tscKUocAbXdGjvXI6FC90VP5pOkBYgg4jGq1rHP5Lh783ydOeDIx648iVMY-v3O77ZL20-i_/s1600-h/dscn0862.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMHLJUZQFor9vAwNwBJD5FTeaeV55uOcGig4Tk2xoXq3STVS3-kVjNbqn4-ZV0tscKUocAbXdGjvXI6FC90VP5pOkBYgg4jGq1rHP5Lh783ydOeDIx648iVMY-v3O77ZL20-i_/s320/dscn0862.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5071508689433060834" /></a><br />Tuz ve şekerle dövülmüş hardalı ufak bir tencereye alıp kısık ateşte birazcık kavurduktan sonra yavaş yavaş kremayı ekleyin. ** Bu arada sürekli karıştırın!!** (Şeker olduğundan dibine ya da kenarlarına yapışabiliyor.) Sonra sırayla yağı, sirkeyi ve limon suyunu da ekleyin ve kısık ateşte sürekli karıştırarak koyulaşıncaya kadar pişirin. Koyulaşınca ateşten alın ama bir süre daha ara ara karıştırmayı sürdürün. Soğuyunca kavanoza koyun. Eminim kuzeyin o güzelim somonlarına çok yakışıyordur.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDO2Xbw1MwoMXDyh1KxmPpfmF5H6n1J54XHFCVcqo9iLHs9f2s1m0yfaYHr6t2tWCThPniDeLvCnZwABv2CaSul8rtxCjBN1wt01CPtvH4-vnMYSrsFI64ktkaJOaKt6kZzewm/s1600-h/dscn0871.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDO2Xbw1MwoMXDyh1KxmPpfmF5H6n1J54XHFCVcqo9iLHs9f2s1m0yfaYHr6t2tWCThPniDeLvCnZwABv2CaSul8rtxCjBN1wt01CPtvH4-vnMYSrsFI64ktkaJOaKt6kZzewm/s320/dscn0871.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5071508698022995458" /></a><br />Bu arada, hardalın rengi konusunda hayal kırıklığına uğrayanlar varsa, o rengi verenin Zerdeçel olduğunu hatırlatmak isterim. Belki zerdeçal eklenirse bildik hardallara da benzeyebilir. Ama ben ilk denemede nasıl bir şey olacağını görmek istedim. Çeşitli versiyonlar geliştirilebilir: sarmısaklı, belki biraz acılısı.<br /><br />Ben hardalı ister tohum halde ister sos halde patatese çok yakıştırıyorum.Bugün yaptığım hardal tohumlu ve zerdeçallı patatesleri, sarmadan kalan yapraklarla Acemi Aşçı <a href="http://acemiashci.blogspot.com/search/label/et%20grubu%3A%20beyaz%20ve%20k%C4%B1rm%C4%B1z%C4%B1%20etler">İpek'</a>in yaptığı gibi sarıp sarmaladığım somonların yanında yedik. Hem somona hem de "Sarı tariflere" çok yakıştı. Çocukların gördükleri farklılıklar karşısında yorumları çok da farklı olmuyor. Mayacığım da bu sarmaların içinde somon balığı var dediğimde:<br />- Hiç balık dolması oluy mu!?, yorumunu yaptı :)<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDyKt3hLW5JntR7YEsMr1-70tpnP7h86GTBG26oYYGq0p52IDogNBEYh3DD-8bK5zpw148CMlFVj-SSwtAe81idlnKzlGQhoxXpJgwc-9o1lF1WilehPio-BZ_TfkCzRKHLrkR/s1600-h/dscn0849.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDyKt3hLW5JntR7YEsMr1-70tpnP7h86GTBG26oYYGq0p52IDogNBEYh3DD-8bK5zpw148CMlFVj-SSwtAe81idlnKzlGQhoxXpJgwc-9o1lF1WilehPio-BZ_TfkCzRKHLrkR/s320/dscn0849.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5071523103343306290" /></a><br />Patateslerin tarifi son derece basit. İstediğiniz kadar patatesi patates salatası yapacak kıvamda haşlıyorsunuz. Teflon bir tencerede 1 yemek kaşığı dolusu hardal tohumunu zeytinyağında biraz kavuruyorsunuz. Kısık ateşte kavurursanız, birden kavrulup acılaşmasını önlersiniz. Kısa bir süre sonra hardal taneleri mısır gibi patlamaya başlıyor, o zaman tencerenin kapağını kapatın. Patlama sesi kesildiğinde açıp baharatları istediğiniz miktarda ekleyin: ne kadar acı isterseniz o kadar karabiber, kırmızı biber ve tabi ki patatesleri sapsarı yapması için bir tatlı kaşığı kadar zerdeçal. Baharatları biraz kavurduktan sonra doğranmış patatesleri tencereye alıyorsunuz. Karıştırırken patateslerin dağılmamasına dikkat edin. Patatesler hafif kızarıp ince bir kabuk oluşunca ateşten alıyorsunuz. Hepsi bu kadar!<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Zerdaçal:<span style="font-style:italic;"></span></span> Türkçe'de Hint safranı, safran kökü, sarıboya, zerdeçav, zerdeçöp gibi adlarla da anılan zerdeçalın İngilizcesi turmeric, Fransızcası curcuma. Zencefille aynı aileden gelen bitkinin kökü taze ya da kurusu toz halde kullanılıyor. Aslında bir baharat karışımı olan Köri (Curry)ye ve İspanyolların Paella'sına rengini veren zerdeçal. Endonezya, Filipinler, Hindistan ve Java'da yetişiyor. Doğal olarak bu ülke mutfaklarında bol miktarda kullanılıyor. Karaciğer rahatsızlığında, iştahsızlıkta, anemide, idrar zorluğunda kullanılırmış. Aynı zamanda, antioksidan ve antienflamatuar etkileri ile Alzheimer hastalığına gidişi engellermiş. 1 gr. zerdeçalı 1 litre suda kaynatıp günde 2-3 bardak içilebilirmiş. Bazen hep kullanıp da nelere kadir olduğunu bilmediğimiz şeyler vardır ya, öyle birşeymiş işte. Zerdeçalın taze kökünün içi portakal rengi oluyor, ne Türkiye'de ne de Yunanistan'da tazesini bulmak pek mümkün değil, ne yazık ki. Bu sene Toronto'dan gelen ilk taze zerdeçallarımızı toprağa ektik. Köklerin büyüyüp gelişmesini ümit ediyoruz :)<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbEFi4y03GKiIXicCQ8hNNA8-8X7modzoPx9U3uBCrEi5zAucl7srj191VBd25IpoJRfl8_XTuW8d3AkEmic7PaVkMFTmA31SPTPhlPpUL0-8BqBolYBxuSFJGd7Mcu7tG2xb3/s1600-h/dscn0843.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbEFi4y03GKiIXicCQ8hNNA8-8X7modzoPx9U3uBCrEi5zAucl7srj191VBd25IpoJRfl8_XTuW8d3AkEmic7PaVkMFTmA31SPTPhlPpUL0-8BqBolYBxuSFJGd7Mcu7tG2xb3/s320/dscn0843.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5071524975949047394" /></a><br /><br />Sarı tariflerde kendimi öyle çok limona kaptırdım ki, uzun bir süre evdekiler limon görmek istemeyecekler. Baktım 1 torba limondan son 3 tane limon kalmış. Tessanın kitabında bu kolay ve son derece mütevazi minik tartları görünce dayanamayıp yaptım dün gece, herkes yattıktan sonra.<br />Balığın arkasından minicik de olsa bir tatlı hiç fena olmadı hani :)<br /><br />Üzgünüm ama yine <span style="font-weight:bold;">LİMONLU TARTLAR</span> :)<br /><br />Tart hamuru için:<br />70 gr. tereyağ<br />30 gr. şeker<br />70 gr. un<br />25 gr. öğütülmüş badem<br />bir tutam tuz<br /><br />Limonlu kreması için:<br />75 gr. tereyağ<br />3 yumurta (hafifçe çırpılmış)<br />230 gr. şeker<br />2 limonun suyu ve kabuğu<br /><br />Tereyağla şekeri tahta kaşıkla eziyoruz. Beyazlaşmaya başlayınca azar azar unu, öğütülmüş bademi ve tuzu ekliyoruz. Kaşıkla ezilmesi zor bir kıvam alınca, birazcık elimizde yoğuruyoruz. Buzdolabında en azından 1 saat bekletiyoruz.<br /><br />Ben-marie usulü, kaynar bir tencerenin üstüne yerleştirdiğimiz metal bir kasede tereyağını eritiyoruz. İçine önce şekeri sonra da yumurtaları ekleyip sürekli karıştırıyoruz. Hepsi iyice karıştığında limon kabuğu rendesini ve suyunu ekliyoruz. Koyulaşmaya başladığında ateşten alıp soğumaya bırakıyoruz.<br /><br />Fırını 180 derecede yakıyoruz. Hamurumuzu ince açıp bir bardakla yuvarlaklar kesiyoruz. Ben muffin kalıbında pişirdim. Tam 12 tane çıktı. Yağlanmış kalıbın içine hamuru yerleştirip ister bıçakla delikler açın, isterseniz içlerine biraz bakliyat koyun ki tart hamuru kabarmasın, kase şeklinde kalsın. Isınmış fırında 8-10 dakika pişiriyoruz. Çıkınca soğumasını bekleyip, soğuduklarında kalıptan çıkarıp hazırladığımız sosla doldurup ikram ediyoruz. Buzdolabında bekledikten sonra içindeki tereyağ kendini topladığından daha güzel bir kıvamda oldular.<br /><br />Safran'ı da sonraki yazıya bırakıyorum....Papatyahttp://www.blogger.com/profile/00083626245245873989noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-27472326.post-74417277156807128162007-05-27T18:47:00.000+03:002007-09-17T13:53:42.765+03:00Sarı tarifler Limon'la başlıyor...Renklerden "sarı"yı seçtiğimde aklıma ilk gelen meyveydi "limon". Limonlu tarifler deneyip paylaşmak için de bir torba dolusu limon aldım. Günlerdir herşeyin limonlusunu denemekten evdekilere de baygınlık getirmeden önce artık tarifleri paylaşmaya başlamanın zamanı diyorum :)<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtcCrQfjOfOWXnFXCde5S3n5H1_4ToN5UaVCgnx0ZuvEj0O5bxogKHRhNkRB1JESyL0FrSi7p-flCETD1yUh_VyQudEH1O9ZOoCXWeaGaBbbLcN7y9gH2nvntvej15w0N61sOP/s1600-h/DSCN0785.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtcCrQfjOfOWXnFXCde5S3n5H1_4ToN5UaVCgnx0ZuvEj0O5bxogKHRhNkRB1JESyL0FrSi7p-flCETD1yUh_VyQudEH1O9ZOoCXWeaGaBbbLcN7y9gH2nvntvej15w0N61sOP/s320/DSCN0785.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5070016016499008962" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">Limon:</span> Çin ve güney doğu Asya kökenli olan limonu batıya tanıtanlar Romalılar olmuş. Zaman içinde Çin'den Hindistan'a, oradan Arap yarımadasına yayılmış. Araplar sayesinde güney İspanya'ya oradan da Haçlı seferleriyle tüm Akdeniz kıyılarına yayılan limon, öncelikle zehirlenmelere karşı panzehir olarak kullanılıyormuş. Yeni Dünya'ya ulaşması da Kristof Kolomb'un öncülüğündeki İspanyollar ve Portekizlilerle olmuş. 1493 yılında Kolomb'un kıtaya ikinci seyahatinde beraberinde getirdiği limon tohumları Haiti'ye ulaşmış. 16.yüzyılda limon fidanları büyük bir hızla latin Amerika'ya ve -Florida başta olmak üzere- kuzey Amerika'ya yayılmış.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXvQU-FjAxVYmII6yKgCAWrzvs3MuFQWsqC0SS8DbuKQly9CyIe6dhrvivJbIdIVK6UTQFUK1XUqiDRgAe7ZfMBqO0eljrkky2HOunKyAfHUg2mh44js1NQb3R_sILZBdMGwqE/s1600-h/DSCN0608.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXvQU-FjAxVYmII6yKgCAWrzvs3MuFQWsqC0SS8DbuKQly9CyIe6dhrvivJbIdIVK6UTQFUK1XUqiDRgAe7ZfMBqO0eljrkky2HOunKyAfHUg2mh44js1NQb3R_sILZBdMGwqE/s320/DSCN0608.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5069980634558424450" /></a><br />Pek çok limonlu tarif denedim. Bunların içinden kendimce en değişik bulduğum tarifleri sizlerle paylaşmak istedim. Yukarıdaki resimdeki limonlu kek bence tarifini vermeye değmeyecek kadar bilinen bir limonlu kek. Asıl ilginç olan üstündeki dondurmanın tarifi. Okuduğumda yalnızca limonlu oluşuyla değil aynı zamanda zeytinyağlı oluşuyla da dikkatimi çekmişti. Hem aradığım gibi limonluydu hem de limonla zeytinyağının bir arada bulunmasıyla Girit'e de çok yakışıyordu :) Hemen denedim. Kim tadına baktıysa da beğendi. Tarif <a href="http://davidlebovitz.com/">David Lebovitz</a>'e ait.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBUzsqEV7tHjhiBhHIJWlNF0w0erDW_XDL70XlEj3NJSUqJswpxGzxWad4EMB-G0prMq8LH5355AGLew7Hmt1dRwseFlna-vKruyKX5nuxBuPUBCJgqDonJN0h3Dm3jGStidR9/s1600-h/DSCN0609.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBUzsqEV7tHjhiBhHIJWlNF0w0erDW_XDL70XlEj3NJSUqJswpxGzxWad4EMB-G0prMq8LH5355AGLew7Hmt1dRwseFlna-vKruyKX5nuxBuPUBCJgqDonJN0h3Dm3jGStidR9/s320/DSCN0609.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5069980647443326354" /></a><br /><span style="font-weight:bold;">Limonlu ve Zeytinyağlı Dondurma<br /></span><br />1/2 bardak iyi kalite sızma zeytinyağı<br />1 limonun kabuğu<br />1 yemek kaşığı limon suyu<br />1 1/3 bardak tam yağlı süt<br />1/2 bardak şeker<br />Bir tutam tuz<br />1 bardak krema<br />6 yumurta sarısı<br /><br />Bir tavada zeytinyağını ısıtıp, limon kabuğunu ekliyoruz. Kaynamadan ateşten alıp soğuması için bir kenara koyuyoruz.<br />Başka bir kapta sütü, şeker ve tuzu da ekledikten sonra, sürekli karıştırarak şeker eriyinceye kadar ısıtıyoruz. (Süt kaynamadan ateşten almalıyız!)<br />Bu arada yumurta sarılarını bir kasede hafifçe çırpıyoruz. Ilınmış sütü her seferinde birer kepçe birer kepçe, çırpılmış yumurtalara eklerken karıştırmaya da devam ediyoruz. Sütün tümünü ekledikten sonra yumurtalı süt karışımını tekrar süt ısıttığımız kaba alıp ocakta iyice koyulaştırıncaya kadar -sürekli karıştırmaya devam ederek- pişiriyoruz. Dibinin tutmamasına gayret ediyoruz. Kıvam aldığında ateşten alıyoruz. Bu arada, kremayı başka bir kaseye koyup bu kaseyi buz dolu bir kaba oturtuyoruz. Ateşten aldığımız sütlü karışımı bir süzgeçten geçirerek kremanın içine boşaltıyoruz. Güzelce karıştırdıktan sonra, daha önce ısıtıp soğuttuğumuz zeytinyağı+limon kabuğu karışımını da içine ekliyoruz. *** İşin tuhafı tarifte verilen 1 kaşık limon suyunun ne zaman eklendiğ belirtilmemişti!! Ben limon suyunu soğumuş zeytinyağına ekledim. Yazmadan önce, içime sinmedi bir not bırakıp sordum. Doğru yapmışım :)*** Tüm karışım oda sıcaklığına eriştiğinde, buzdolabında soğutuyoruz. Ben oda sıcaklığına geldiğinde 20-25 dakika kadar dondurma makinasında tutup buzdolabına kaldırdım.<br />Buzdolabından çıktığında kaşık batmayacak kadar sertti! Fakat dışarda biraz dinlendiğinde kıvamı da tadı da yerindeydi :)<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYXI9Fy8IgXj9CXrpcFgVrJS6jZwU4T5VponT12lPA5arUf0jAgrsKYGkFhAeJYGDDnclQpoRQt_b3v2C5K6l-asGhb04LxJy5Op-AK7_XShUUhkxDv6hXZLdSTDMxpPYu8_27/s1600-h/DSCN0734.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYXI9Fy8IgXj9CXrpcFgVrJS6jZwU4T5VponT12lPA5arUf0jAgrsKYGkFhAeJYGDDnclQpoRQt_b3v2C5K6l-asGhb04LxJy5Op-AK7_XShUUhkxDv6hXZLdSTDMxpPYu8_27/s320/DSCN0734.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5069983649625466274" /></a><br />Bu tarif ise, içinde badem ve peynir oluşuyla dikkatimi çekmişti. Orijinal tarifte ricotta peyniri kullanılmıştı. Buna en yakın olanın bildiğimiz tatlı lor peyniri olduğunu düşünüyorum. Şanslıyım ki bu peynirin bulunabildiği bir yerde yaşıyorum ve lorlu tarifleri yapmaktan mahrum kalmıyorum. Tatlı lorun buradaki ikiz kardeşine Mizithra deniyor. (Mizithra pitakya tariflerinde kullanılan peynir :)<br /><br /><span style="font-weight:bold;">Badem, Lor ve Limonun Buluştuğu kek</span><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXw3Si9AnErDTNFxIsyHr0NIgABWKfaXNXA8T9_0nNXEuqmbCBIzfxCjTwjKsAADICQHAhBNp2Cs0wT7gyETpk1uqoxu8b8l8Ik8A_-fCn5AiT3zHcH7qmYyLRL7DVrzgkRbmj/s1600-h/DSCN0754.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhXw3Si9AnErDTNFxIsyHr0NIgABWKfaXNXA8T9_0nNXEuqmbCBIzfxCjTwjKsAADICQHAhBNp2Cs0wT7gyETpk1uqoxu8b8l8Ik8A_-fCn5AiT3zHcH7qmYyLRL7DVrzgkRbmj/s320/DSCN0754.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5069983658215400882" /></a><br />250 gr. öğütülmüş badem<br />165 gr. un<br />3 limonun suyu<br />2 limonun rendelenmiş kabuğu<br />300 gr. tatlı lor<br />200 gr. tereyağ - iyice yumuşamış<br />250 gr. şeker<br />6 yumurta (sarıları ve akları ayrılmış halde)<br /><br />Benim gibi öğütülmüş badem bulamadıysanız, kabukları soyulmuş tuzsuz bademleri öğütücüde öğütün. Bademi, un ve limon kabuğu rendesiyle bir kapta karıştırın.<br />Ayrı bir kapta lor peynirini limon suyuyla birlikte ezin.<br /><br />Mikserde tereyağını şekerin 200 gr.ıyla çırpın. yumurta sarılarını teker teker ekleyerek çırpmaya devam edin. Mikserle işiniz şimdilik bitti!<br />Bir spatula yardımıyla tereyağlı karışıma, önce loru sonra da UNU EKLEYİN!(Unu neden büyük harfle yazdığımın hikayesini daha sonra anlatacağım :)<br /><br />Bu kez, mikserde yumurta aklarını kalan 50 gr. şekerle çırpıp kar haline getiriyoruz.<br />Kar haline gelince onları da bir spatulayla önceki karışıma ekleyip, yağlanmış 24 cm.lik fırın kabımıza boşaltıyoruz. Önceden ısıtılmış fırında, 170 derecede 1 saate yakın sürede pişiyor. <br />Dikkatinizi çekmiş olabilir. Tarifte kabartma tozu yoktu. Ben de koymadım. Belki de bu yüzden başlangıçtaki miktarından çok az daha kalınlaşıyor. Bir dahaki sefere kab.tozuyla da deneyeceğim.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYQ6g8dMiZcbjDM2bd6M6flwSfqvwss1m6bk5Y6uzruTbNq9A5rOAj-t6azk6PptSyzlVKN9EWAz4qKCZCV6AigGGXogiAE7FrjXCkyq-YBYAouhT9qdo6Ez7Yau_-koCHI0SR/s1600-h/DSCN0732.JPG"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYQ6g8dMiZcbjDM2bd6M6flwSfqvwss1m6bk5Y6uzruTbNq9A5rOAj-t6azk6PptSyzlVKN9EWAz4qKCZCV6AigGGXogiAE7FrjXCkyq-YBYAouhT9qdo6Ez7Yau_-koCHI0SR/s320/DSCN0732.JPG" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5070039737603384786" /></a><br />Sapsarı tarifler burada bitmiyor tabi...<br />Mutfağımıza dolayısıyla da hayatımıza giren başka sarılar da var elbet.<br />Ayvayla muz da sarı, ama bu mevsime çok yakışmıyorlar. Mayacığımın çok sevdiği mısır da sarı patates de! :) Onsuz olamadığımız yumurtanın içi de sarı.<br />Sonra baharatlar da var: zerdeçal, safran.<br />Sarı tarifler devam edecek...Papatyahttp://www.blogger.com/profile/00083626245245873989noreply@blogger.com11