Komşuda pişer bize de düşer

Eskiden evde pişenden yan komşuya tattırmak, sonra da tabağınıza koyulmuş yepyeni bir lezzetle bir gün komşunuzu kapıda buluvermek o kadar da ender bir şey değildi. Tabağınız elimde kapınızı çalıyorum... Bakalım bu size ne kadar tanıdık gelecek, komşuda pişenden size ne düşecek?!...

Çarşamba, Mayıs 03, 2006

GİRİT'TEN MERHABA!

Güneşli bir Mayıs gününde mevsimlerinin en güzelini yaşayan Girit'ten merhaba!

Yemekle ilgili her zaman yeni bir şeyler öğrenmeye hevesli olduğum için bir süredir yemek bloglarını takip etmekteyim. Bir gün kendi deneyimlerimi paylaşabileceğim bir sayfamın olması yüreğimin bir köşesinde hep vardı. Bir kaç arkadaşımın en çok da kardeşim Bahar'ın teşvikiyle bu işe girişirken bir yandan da düşünüyordum. Şimdiye dek yazılmış/ denenmiş bunca tarife bir tane de ben eklesem hayatınıza ne katmış olacaktım ki??...

Halbuki 7 yıldır Girit'te yaşıyor olmamın bana kazandırdığı deneyimleri sizlerle paylaşmanın bana da yeni bir şeyler öğretmenin zevkini tattıracağını, size de bambaşka zenginlikler katacağını düşünüyorum. Bu paylaşımlar bazen size çok tanıdık gelecek bazen de - umarım ki - yepyeni bir şeyler öğretecek. Bildik ya da bilmedik olsun paylaşılmadıkça varlığından bile haberdar olmadığımız nice güzellikler olduğuna inanıyorum. Bu dünyada 6,5 milyar insan aynı semanın altında yaşıyor, aynı yıldızların altında uyuyoruz, ama birbirimizi yeterince tanıyor muyuz? Bence, daha çok tanımaya ve daha çok öğrenmeye ihtiyacımız var. Tanıdıkça yakınlaşacağımız, birbirimizi daha çok seveceğimiz kesin. Tanımadığımız, hatta bu konuda bir girişimde bile bulunmadığımız sürece de, birbirimize hep uzak ve ne yazık ki hep 'yabancı' kalacağız.

İçinde neler olduğunu çıkartamadığımız alışılmadık bir yemek önümüze getirildiğinde biraz çekimser kalmaz mıyız? Halbuki ne olduğunu bilsek daha bir hevesle kavramaz mıyız çatalımızı?

Günümüzde globalleşme adı altında tek tip bir yaşama doğru yuvarlanıp giderken en yakınımızdakini bile çok iyi tanımadığımıza tanık oluyorum yüreğim sızlayarak. Bu bazen eşimiz, bazen iş arkadaşımız, bazen yan komşumuz, bazen de komşu ülkede yaşayan biri olabilir.
Yunanistan'ın her hangi bir yerine daha önce gitmiş veya gitmeye niyetli olabilirsiniz. Belki de bir Yunan adasında tatilinizi geçirirken bir tavernada yediğiniz bir mezenin tadı damağınızda kalıp bunu nasıl yaptıklarını merak etmiş de olabilirsiniz. Belki de bu merakınızı gidermekte bir faydam dokunur, kim bilir. Edindiğim deneyimler, tanıştığım insanlar, karşı kıyıdaki komşunun tenceresinde pişen bildik yemekler; bildiğimiz yemeklerin buralarda nasıl pişirildiği, nasıl adlandırıldığı... Musaka, peynirli, imam, yoğurtlu, saraylı, ekmek gibi çok tanıdık Türkçe isimlerle anılıp da karşınıza bir sürpriz gibi çıkanlar ve daha neler neler... Tabi ki otlar, otlar... Yenebilen otların hepsini bir Giritli kadar tanıdığımı söylemem mümkün değil. Çünkü bir Giritliyle bu konuda yarışmak, bayağı bir cesaret ve tecrübe gerektirir. (Bu konudaki en büyük avantajım elimdeki kaynaklardan size aktarabilmem...)

Geçenlerde düşündüm de, biz babaannemin 'Madam Sara podyasına kuluryaları doldurmuş getirdi...' şeklinde hikâyeleriyle büyüdük. Bugün kaç çocuğun hayatında böyle bir cümle duyma fırsatı olur, bilmiyorum. Ama Amerikan fast food'unun lider markalarından, en popüler film yıldızlarının hayatlarından, birbiri ardına çekilen içerikleri ve öğreticilikleri şüpheli dizilerden ilkokul öncesi çocuklar bile haberdar. Bizi gitgide yabancılaşmaya ve aynı şeyleri yiyen, aynı şeylere gülen tek tip insanlar olmaya sürükleyen bir sürece girmiş, kendimizi bile tanımaya vakit bulamaz hale gelmişiz, değil ki 'ötekini'!

Gerçekten de eskiden komşunun tenceresinde pişenden bize de bir nasip düşerdi. Şimdi kim tenceresinde pişen yemeği paylaşıyor ya da paylaşabiliyor ki... İşten geç saatlerde yorgun argın dönmüş bir iş kadınının isteyerek veya istemeyecek işin kolayına kaçmasında belki de yalnızca onu suçlamamak gerekir. Eskiden evde pişenden yan komşuya tattırmak, sonra da tabağınıza koyulmuş yepyeni bir lezzetle bir gün komşunuzu kapıda buluvermek o kadar da ender bir şey değildi. Bunu hala gerçekleştirebilenleri yürekten kucaklıyor ve ben de tabağınız elimde kapınızı çalıyorum! Tabağımda bir sürprizle!

Bakalım bu size ne kadar tanıdık gelecek...
Komşuda pişenden size ne düşecek!

11 Comments:

Blogger gastronot said...

Ablacığım,
sana hemen bir tabak kazayaklı, mantarlı polenta gönderiyorum. Tabağı da biraz büyük tutuyorum ki, geri gelirken komşunun her pişirdiğini içine alabilsin.
Önce Maya'mı sonra seni öpüyorum. Başarılar...
bahar

5/05/2006  
Blogger Papatya said...

Sırada beğeneceğin bir tarif var. Pişer pişmez tabağına doldurup, daha dumanı tüterken kapını çalacağım :)
Papatya

5/05/2006  
Blogger Hayat Güzel said...

Sevgili Papatya ,
Yeni bloğun hayırlı olsun :)
Girit'e sevgilerimi yolluyorum :)
Hoşça kal...

5/06/2006  
Blogger Papatya said...

Sevgili Hayat,
tesekkur ederim, mis gibi kekik kokulu Girit'ten de sana kucak dolusu sevgiler :)

5/06/2006  
Anonymous Adsız said...

Papaytacım merhaba.
Yeni blogun hayırlı olsun.Çok güzel tarifler olacağından eminim.Şimdiden eline sağlık

Havva

5/07/2006  
Blogger Tijen said...

canim o üstteki agacin adi ne sizin orada? antalya'da da bol bol var bu agaçtan ve adini arayip duruyorum!
(hele de latincesini bulsam nasil iyi olur biliyor musun?)
tijen

5/07/2006  
Anonymous Adsız said...

Merhaba Papatya,
Isminiz, blogunuzun ismi, hayat hikayeniz ve ilk yaziniz.. Ne hoş.. Yazilarinizi dort gozle bekliyorum.
Selamlar

5/07/2006  
Anonymous Adsız said...

Sevgili Papatya,
Çocukluğu İzmir'de geçmiş birisi olarak yazınız beni çok etkiledi.Tırnak içinde yazdığınız cümle beni yasemin kokularına geri götürdü. Yazılarınızı okumaya çalışacağım. Sevgiler, Ayşenur

5/08/2006  
Blogger Dilek'ce said...

Hosgelmissin komsu! Sevgili Papatya blogun hayirli olsun! Sende pisip bana da düsecek lezzetlerin bol olmasi dilegiyle;)

5/09/2006  
Blogger Papatya said...

Sevgili Aysenur,
kim isterse Gavur Izmir desin, Izmirimiz keske eski Izmirin o cok kulturlu zenginligine sahip olabilseydi hala... Bir sehir bunyesinde ne kadar cok kulturu barindirmayi basariyorsa o kadar zenginlesiyor bence...

Hosbulduk Dilek!
merak etme, ne pisirirsem tabagina dolu dolu koyacagimdan emin ol, ne de olsa elimiz, annemizin porsiyonlarindan alismis bol koymaya :)

5/09/2006  
Anonymous Adsız said...

Merhabalar,blogunuzu yeni keşfettim,tırmıkizi sağolsun...Bayılırım Akdeniz yemeklerine...Şimdi sıradan bütün yazılarınızı okuyacağım,mesela musakkayı bugün pişirmeyi düşünüyorum:)
Sevgiler

1/28/2007  

Yorum Gönder

<< Home