Komşuda pişer bize de düşer

Eskiden evde pişenden yan komşuya tattırmak, sonra da tabağınıza koyulmuş yepyeni bir lezzetle bir gün komşunuzu kapıda buluvermek o kadar da ender bir şey değildi. Tabağınız elimde kapınızı çalıyorum... Bakalım bu size ne kadar tanıdık gelecek, komşuda pişenden size ne düşecek?!...

Cuma, Haziran 23, 2006

Briyam ve bir patlıcan hikayesi

Fark ettim ki, sizlerle paylaştığım ilk yemek tarifi olan Musakka'dan bu yana, en çok sevdiğim sebze olan patlıcanın baş rolü oynadığı hiç bir tarif yok! Çıkalı beri patlıcanlı yemekler yaptım elbette: fırında imam bayıldı, patlıcanlı pilav, hatta artık kızartmalar yapmayacağım desem de domates soslu kızartmasını bile yaptım. Ama imam bayıldı ya da patlıcan biber kızartması tariflerine de, fotoğraflarına da gözlerimiz doydu artık. O yüzden onlar yapılsa da sözü edilmeden geçtiler. Geçen günse, Yunan usulü Briyam yapınca, "eh, artık bunu yazarım" diyerek fotoğrafını da çekmiştim. Briyam, (işin kolayını bulmuş) Yunanlıların çok kolay bir fırın yemeği daha. Yapımı öyle kolay ki bir salata yapmaktan daha uzun sürmüyor. Bütün sebzeleri doğrayıp, tepsiye yerleştiriyor, sonra fırında yumuşayıncaya kadar pişiriyorsunuz. Bütün sebzelerin tadı birbirine geçiyor, çok leziz bir yemek oluveriyor.

İlginçtir ki daha önce yazılan bambaşka yörelerin yemekleriyle benzerliği var. Sibel'in kırlı kızartması da benzer malzemelerle böyle fırınlanıyordu ama önceden soğanla domatesleri kavruluyordu, bu tarifteyse kızartma da yok. Bir de Briyam'da patates de oluyor muhakkak. Tencerede pişiyor olmasaydı bu daha çok Nezaket'in yaptığı Gürcü yemeği Acapsandalı'na benzeyecekti. Malzemeler neredeyse aynı, o yemeğinfesleğen yerine kekik koyup fırınlanmışı benim yaptığım.

Bu yemeğe neden Briyam dendiğine gelince; isminin kökenini şimdiye kadar ben bulabilmiş değilim. Bu isim, size de tanıdık geldi mi bilmiyorum ama benim bildiğim "Biriyani", Hint mutfağında bol soğanlı, baharatlı ve *kuzu etli* bir *pilav*. Bu isim ne kadar çağrıştırsa da, Yunan Briyam'ında ne et var ne de pirinç! Peki neler mi var Briyam'da?


  • 4 orta boy patlıcan
  • 5 orta boy patates
  • 2 büyük soğan
  • 5-6 yeşil biber
  • 4 olgun domates
  • 4-5 diş sarmısak
  • 3/4 bardak zeytinyağı
  • Kekik, tuz, kara biber
  • (İstenirse maydanoz da koyulabiliyor)
Patlıcanları tuzlu suda bekletirken; patatesleri 1 parmak kalınlığında halka halka, soğanları ay şeklinde, biberleri de 1 parmak kalınlığında doğruyoruz. Domatesin 2 tanesini dilimlerken, diğerlerini rendeleyip içine dövülmüş sarmısakları katıyoruz. Patlıcanların suyunu süzüp sıktıktan sonra fırın tepsimize dizmeye başlıyoruz. (Ben bu yemeği ilk yaptığımda en alta patlıcanları değil de patatesleri koymuştum. Halbuki zeytinyağıyla temas etmeyip buharında pişen patlıcanların ne rengi ne de tadı hiç tatmin etmemişti beni. Sonraki denemelerimde patlıcanları en alta koyduğumda, grimsi bir renk alıp yavan kalan patlıcanların yerine, hafiften kızarmış lokum gibi pişmiş patlıcanlar pek hoşuma gitmişti. O zamandan beri patlıcanları en alta koymayı tercih ediyorum. Size de tavsiye ederim.) Üstüne patatesleri, onun üstüne soğanlarla biberleri diziyoruz. İçine sarmısağı, tuzunu ve karabiberini eklediğimiz domates rendesini tepsinin her yerine gelecek şekilde döküyoruz. En üste de domates dilimlerini dizip biraz kekik serpiştiriyoruz. Sıra geldi zeytinyağına. İşte şimdi, zeytinyağını gerçekten elimizi sakınmayarak döküyoruz. Çünkü bu yemeği hiç su eklemeden pişireceğiz. Yemeği pişiren halis zeytinyağı ve domates suyu. (Tabi her fırının "huyu" farklı oluyor, sizin fırınınız sebzeleri çok kurutuyorsa, çok çok az su ekleyebilirsiniz.) Fırında, 180 derecede en azından 1 saat-1 saat 15 dakika, sebzeler iyice yumuşayıncaya kadar pişiriyoruz.

Sırada bir Patlıcan Hikayesi var :)
Hikayemiz, bir varmış bir yokmuş birgün bir patlıcan varmış diye başlamayacak :)

Hayatımdaki dönüm noktalarından biriydi. 1999 yılı ocak ayı.
İzmir'deki son işyerimdeki arkadaşlarımın artık işten ayrılacağımı -çünkü Türkiye'den Girit'e taşınacağımızı- öğrendikleri günün ertesi günüydü. Haberin duyulmasının ardından, sanki bana bakışlar değişmiş, sanki tüm günahlarım hoş görülmüş, o güne kadar kimi ne sebepten kırdıysam beni affetmişti. Hissediyordum, söylemeseler de pek çoğu ya acıyordu ya da böyle "delice" (!) bir kararla nasıl olup da böyle bir işi bıraktığıma anlam veremiyorlardı. Belki pek çoğunun asla cesaret edemeyeceği radikal bir kararla yalnız işimi değil; ailemi, yaşadığım şehri, ülkemi de bırakıp gidiyordum ya.. akılları almıyordu işte bunu. Yahu ne oluyor bu insanlara, sanki ertesi günü kurban edilecek kuzuymuşum gibi hafiften "acımayla" karışık bir şevkatle bakıyordu herkes yüzüme. Bense anlam veremiyordum tüm bunlara. Bende mi bir tuhaflık var yahu, ben bu kadar dert etmiyorum kendime de, onların haline, yüzlerindeki ifadeye bak, diye düşünüp duruyordum. Halbuki buralardan gidecek olan benim, ama galiba bende var bir gariplik! diyerek ikna olmuştum. Çünkü ben hiç üzülmüyordum. Sonuçta ne yabancı (?!) bir yere gidiyordum, ne de bilinmeyene. Zaten 6 yıldır gidip geliyorduk, Yunanistan'a. Hem yaşayacağımız evi bile biliyordum (Yorgo'nun çocukluk evinde yaşıyoruz o günden beri :) Neden mesele bu kadar büyüyor ki gözlerinde? deyip duruyordum. İşte böyle bir ruh hali içinde, bir de herkese gidişimin "iyimser" yanlarını gösterme gayreti içindeydim :)

Her zaman kahvemi getiren güleryüzlü bayan da herkes gibi bu haberi duymuştu tabi. Artık ayrılacağımın resmen ilan edilmesinden sonraki ilk kahveydi getirdiği. O gün sanki bir söyleyeceği varmış gibi odamda biraz daha oyalandığını hissetmiştim. En sonunda tahmin ettiğim konuyu açmıştı.
- Gidiyormuşsun ha?
- Ya, evet! demiştim, gülümseyerek :) (İnadına gülümsüyordum :) bana acıklı bakan gözlere)
Sonra da hemen eklemiştim:
- Olsun, orası da güzel, hem buradan da çok farklı değil.
İşte o zaman mavi gözlerinde bir umut belirmişti,
- Aynı di mi? diye sormuştu cevabın olumlu olmasını bekleyerek.
- Tabi ki aynı, insanlar da aynı bizim gibi sıcak kanlı, misafirperver. Bir görsen...
Sonra da eklemiştim:
- Yediklerimiz bile aynı.. burada ne varsa orada da var.
- Hıh, var di mi? diye sorunca, ben atılmıştım:
- Var tabi! Zaten iklim de aynı, aynı şeyler de yetişiyor, diye izah ederken,
- Aynı şeyler var di mi? diye tekrar sormuştu, emin olmak ister gibi...
- var var, derken ben,
o lafımı kesip,
- Yani... böyle... patlıcan filan...

Zor tutmuştum kendimi gülmemek için. Tabi çok kaba bir davranış olurdu, benim gidişimi yüreğinin köşesinde dert etmiş bu kadıncağıza karşı.
En çok da Patlıcan'ı dert etmişti demek ki, bulur muyum acaba oralarda diye :)

- Var var, patlıcan da var! demiştim, gülümseyerek. İçini rahatlatmak için...

Hatırladıkça hala gülümsüyorum. Buradaki patlıcanların bolluğunu, neredeyse her pazara gidişte aldığımı da keşke kendisini tekrar görüp söyleyebilsem :)

O zaman anlamıştım, Türk insanı için patlıcanın gerçekten de ne kadar *önemli* bir sebze olduğunu.

Etiketler: , , ,

17 Comments:

Blogger tata said...

Sevgili Papatya, belki inanmiyacaksin ama ben patlican düskünü olmadigim halde nedense patlicani görünce bir rahatlik duyarim. Sanirim bizim üzerimizde psikolojik bir etkisi var. Ben de eski calistigim yerde bir ay boyunca Isvecli bir kizla calismistim. Konu Münihteki sebze ve meyve bolluguna gelmisti, ben de agzimdan kaciriverdim "sizin orada patlican da yoktur" diye. "O da ne ki?" dedi kizcagiz. Sanki ben hergün patlican yer misim de aklima o anda öyle geliverdi. Senin caycidan farkim yok anlayacagin.

6/26/2006  
Blogger Burcuk said...

Sevgili Papatya,

Cok guzel gozukuyor yemek, ellerine saglik:) Patlican konusunda haklisin, ben de buraya gelince daha bir farkettim tutku resmen:) Burda var ama cok az ve de cok pahali o yuzden:( Bir yere giderken karar verme kriterlerine patlican da eklemek lazim ehehe:)

Bu arada kirli kizartmasi benim bildigim kadariyla imam bayildi'nin aydin yoresindeki adi, farkli bir sey mi acaba?

sevgilerrr ve de iyi haftalarrrrrrrrr:)

Burcuk

6/26/2006  
Blogger Pareo Anne said...

ay çok güldüm. rüveyde abla mıydı bunu soran yoksa ayşe mi?
öpüyorum

6/26/2006  
Blogger Behiye said...

Papatya, Yunanistan'a ait tariflerin de yeraldığı bir kitap almış bana eşim. Senin yaptığın musakka, cacık, biber dolması ve bu yemek de var hatta. Daha dün bakmıştım. Sadece kabak da eklemişler fark olarak. Ellerine sağlık. Patlıcan benim en sevdiğim sebze ve buradaki kocaman patlıcanlar beni hayal kırıklığına uğratmıştı. O yüzden kadıncağızın sorusu isabetliymiş:) Sevgilerimle.

6/26/2006  
Blogger kuzine said...

:)) patlıcan filan...acaba hangi ülkelerde bulamıyorlar?

6/27/2006  
Blogger Nezaket said...

Papatya, sayende Yunan ve Girit mutfagini ogreniyoruz. Bende patlicanin her turlusunu seviyorum ayni senin gibi. Gecen gun saksuka yaptim ama firinda... Kizartma yapmayi sevmiyorum o yuzden mumkun oldugunca yemeklerin firin versiyonunu deniyorum. Saksuka firinda cok guzel oldu. Yaninda da bir dis sarimsak ile cirptigim suzme yogurt vardi. Elleine saglik Papatya, bu arada bloguma link verdigin icinde cok tesekkur ederim. Sevgilerimle

6/27/2006  
Anonymous Adsız said...

papatya, senin gibi ben de radikal bir karar alarak 9 sene once Hollanda'ya geldim. En cok da canim ulkemin her yemek icin farkli uretilen patlicanlarini, yesil yesil biberlerini , kilolarca alinan domateslerini ozluyorum. Burada bunlar yok mu,var elbette, ama malum kuzey Avrupa iklimi, ve seralarda yetisen sebzelerin sadece goruntusu guzel oluyor, tadlari hic yok... Buna ragmen buradaki Turk ve Fasli manavlardan mumkun oldugunca guneyden gelen sebzelerden almaya calisiyorum. Verdigin tarif cok ilginc, ben de deneyecegim.. Bana da beklerim, sevgiler, pesto-pancetta.blogspot.com

6/28/2006  
Blogger Papatya said...

Tatacığım,
Patlıcana çok düşkün değilim diyorsun ama sormak için aklına ilk gelen sebze de *patlıcan* oldu, görüyor musun? Her gün pişirmesek de patlıcanı her an bulabilmenin bize izah edilemez bir "huzur" verdiği doğru demek ki! :) Gerçekten ilginç...

Haklısın Burcuk,
bundan sonra başka bir yere taşınacak olursak, kriterler belli: havası güzel mi, güneşli mi, bol ve ucuz meyve bulunuyor mu, *patlıcan* var mı? :))

Zeynepciğim,
sanırım verdiğim ipuçları yeterliydi di mi? ;)

Kocaman patlıcanların ülkesinde hayal kırıklığına uğramış Behiyeciğim,
Böylece yaptığım yemeklerin, Yunan mutfağının en belli başlı tarifleri olduğu da kitabın sayesinde onaylanmış oldu :)

Hoşgeldin Peace,
İçinde patlıcan olduğu sürece bu yemeği *huzur* içinde yiyeceğinizden eminim... tavsiye ederim...

Sevgili Kuzine,
benim bildiğim yazların bile buralardaki kadar sıcak geçmediği Rusya gibi çok soğuk ülkelerde, sanmıyorum ki patlıcan böyle bol bulunan bir sebze olsun. Belki bizim mango, hindistan cevizi, ananas gibi ithal meyveleri aldığımız şekilde taneyle satıyorlardır patlıcanları. Yalnız patlıcan değil, kuzey ülkelerinde enginar ve bamya da olduğunu sanmıyorum.

Nezaketciğim, şakşukayı ben de çok seviyorum. Üstelik patlıcanları kızartarak değil de, zeytinyağında kavurarak yapıyorum, sarmısağı da domates sosunun içine atıyorum. Senin dediğin gibi yanında sarmısaklı yoğurtla da güzel olur. Link için de rica ederim, hayatım. Eğer beğendiğim ya da denediğim bir tarif varsa, neden beni okuyanları da yönlendirmeyeyim :)

Sevgili Banu,
şimdi senin sayfanı ziyaret ettim. Senin de kiş tariflerin çok ilginç. Hollanda'da dünyanın her yerine ihraç ettikleri çok güzel çiçekler olabilir ama demek ki oradaki sebzelerde, Akdenizin havasıyla/suyuyla yetişmiş domateslerin, biberlerin lezzetini bulmak zor. Eh, her yerde herşeyi bulmak olanaksız. Yaşadığımız yerin imkanlarıyla ister istemez sınırlanıyor hayatımız ve bazı şeylerden fedakarlık etmek zorunda kalıyoruz, n'apalım...

Herkese kucak dolusu sevgiler...

6/28/2006  
Anonymous Adsız said...

Bu hafif yemeği kesinlikle denemek istiyorum. Kızartmayı sağlıklı bulmadığım için yılda 1 yada en fazla iki defa yapıyordum. Ama kızartmayıda çok severim. Artık kızartma yerine koyacağım yemeği buldum.Ellerine sağlık ve tarif için teşekkürler.
Simitleri beğendiginize sevindim, afiyet olsun. Ayrıca itiraflarına bayıldım, zevkle okudum. Belki insanlarla yüzyüze temas kurmak daha farklı ama bloglar olmasaydı böyle güzel arkadaşları bulmakda sınırlı olacaktı diye düşünüyorum.
Sevgiler ve bol marifetli günler dilerim.

6/28/2006  
Blogger Papatya said...

Sevgili Lale, tekrar hoşgeldin :)
Kızartılmadığı için gerçekten de çok hafif oluyor bu yemek... aslında düşünürsek pek çok yemeği fırında yapmak mümkün, hem daha sağlıklı hem de bir başka güzel kokulu oluyor.. Ben de Yunanlılar gibi, yemeklerimi fırında yapmayı tercih ediyorum artık. Sıcak yaz günlerinde bir de fırın yanınca mutfağımız dayanılmaz sıcak olsa da, ocak başında durup da soğan kavurmaktan iyidir bu sıcakta ;)
Tekrar görüşmek üzere... Sevgiler,
Papatya

6/28/2006  
Anonymous Adsız said...

Papatya yazini cok büyük bir zevkle okudum, yemegini anlatisin, tarifi anlatisin ve arkasindan hikayen cok sürükleyici ve zevkli bir sekilde yazmissin. Sira yemeginde nefis cok güzel ve hafif bende böyle pisiririm canimiz et istemedigi zaman güvece koyar susuz olarak kendi suyunda pisisirim ellerine saglik. Evet en son sira patlican hikayende beni tesiri altinda birakti hikayen biz bundan 32 sene evvel Almanya'ya geldigimizde Patlican kattiyen taninmiyor ve haliyle bulunmuyordu nasil hasretini cekerdik. Simdi bol bol bulunuyor ama vatanin patlicanlari gibi kattiyen olmuyor Türk sebzecilerine marketlerine gelince memleketin patlicani bayram yapiyoruz. Nedense Memleket denince Patlican biber ilk akla gelen sebzeler. Hem eline saglik hemde agzina saglik yazini zevkle okudugumu bir kere daha yazmak isterim. Tesekkürler canim
Sevgilerimle

6/29/2006  
Blogger Papatya said...

Sevgili Özgül,
anlaşılan gurbette olan herkesin bir patlıcan hikayesi varmış :) Bunu da öğrenmiş olduk!
Yazımı beğendiğine çok sevindim. Takdir almak ne kadar güzel bir şey, sağol... biraz da utandım galiba :)
Sevgiler,
Papatya

6/29/2006  
Anonymous Adsız said...

sevgili papatya
Yemeğin çok hoşuma gitti ve denemeyi düşünüyorum.Fakat fırında üstü açık olarak pişerse patateslerin pişmesi uzun sürebilir mi acaba diye bir tereddütüm oluştu.Zira suyu da yok.Ama ilk fırsatta yapılacaklar arasında.
Sevgiler..

6/30/2006  
Anonymous Adsız said...

Sevgili Papatya,
Bu patlican gercekten de dert oluyor yurtdisinda yasayan Turkler icin. Fransa'da yasayan yengem her yaz Turkiye'ye geldiginde pazardan bol bol patlican alirdi ve derdi ki:Bizim orda patlicanin hic tadi yok.
Su anda ben de ulkemden uzak, Amerika'da yasiyorum ve ayni seyi farkettim. Hatta annem Turkiye'den buraya yanima geldigi zaman o da "Gercekten patlicanlarin tadi yok." demisti. Selamlar,
Aysel

7/07/2006  
Anonymous Adsız said...

sevgili papatyacim, senin bu patlicanli yemegi bugün denedim, gercekten kolay tadi güzel bir yemek. ben almanyadan, hikayeni okudum burada dahi patlican bulunuyorsa, yunanistanda haydi haydi bulunur, hemde orda yetisir. kendine iyi bak, bizi kolay ama lezzetli tariflerle karsilaman ümidiyle hoscakal. sevgiler layla

7/09/2006  
Anonymous Adsız said...

İsviçrede de bizdeli patlıcanın tadı yoktu...Ama ama ben kıskandım yaa.en büyük hayallerimden biri,bir Yunan adasında,özellikle de Girit'te yaşamak:)))))))))))))))

1/28/2007  
Anonymous Adsız said...

Very cool design! Useful information. Go on! yasmin yasmin bleey Divorce counselors austin texas http://www.illinoiswholelifeinsurance.info/Yasmin_schaller.html Fantasy football 2006 The life of buddah on his travels Ask netcetera dk online payments Info on drug meridia potentially unwanted software windows defender beta download hotel colorado zurich switzerland Penis systems

3/07/2007  

Yorum Gönder

<< Home