Komşuda pişer bize de düşer

Eskiden evde pişenden yan komşuya tattırmak, sonra da tabağınıza koyulmuş yepyeni bir lezzetle bir gün komşunuzu kapıda buluvermek o kadar da ender bir şey değildi. Tabağınız elimde kapınızı çalıyorum... Bakalım bu size ne kadar tanıdık gelecek, komşuda pişenden size ne düşecek?!...

Perşembe, Eylül 17, 2009

Bütün dünya aynı dili konuşsaydı

Edoardo Triscoli

Saat 7:15. Akşam olmak üzere. İşim bitti, ancak duşa girebiliyorum. Yemeği fırında; çocukları da salonda, babalarının yanında bıraktım. "En azından burada yalnızım" diyorum ama aklım içeride, bağrış çağrış. Babaları zar zor başediyor ikisiyle. Halbuki benim her günkü halim :)
Misafirlerimiz 8:00de gelecekler. Ne zamandır biraraya getirmeye çalıştığımız 3 çifti bekliyoruz. 2 çiftin yaşları bizden büyük, birbirlerine daha yakın. 3. çiftin yaşı bize daha yakın. Evimize gelenler genellikle ya Türkçe konuşurlar ya da Yunanca. Olmadı İngilizce anlatırız derdimizi. Ama bu gece işimiz biraz daha zor. Hepimizin ortak bir dili yok! Durum şöyle:

1. çift: Kadın İranlı kocası Alman. Aralarında Almanca ve İspanyolca konuşurlar. Biz "Guten Tag, Danke Schön"den öte Almanca bilmeyiz. Onlar da Yunanca bilmezler. Allahtan adam mükemmel İngilizce bilir de durumu o kurtarır. Ama İranlı karısı İngilizce bilmez! Adamcağız biz anlayalım diye birşeyleri anlatmaya kalktığında karısı anlamaz. Karısına dönüp Almanca konuştuğunda biz bön bön bakarız :) Hatta uzun yıllar İspanya'da yaşadıkları için zorda kalınca İspanyolcasını söylerler. Biz aramızda Yunanca konuşunca bu kez onlar birşey anlamazlar, ama Türkçe konuşunca kadının birkaç kelime yakalama şansı yüksek :) Aynı şekilde Yorgo, kadının Farsçasından bir kelime anlayacağım diye dikkat kesilir, kulak kabartır. Biz arada bir Türkçedekine benzer bir kelime bulduk mu define bulmuş gibi seviniriz, kadının kocası Farsça bilmez.
Kadın şimdiye kadar yazın burada olduğundan Yunanca öğrenmeye çalışır ama bazen bir kelimeyi öyle farklı telaffuzla söyler ki suratımızı buruşturup birbirimize bakarız Yorgo'yla umutsuzca...

2. Çift: Kadın Amerikalı adam Yunanlı. İkisi de birbirinin dilini bilir. Yerine göre -neredeyse hiç hatasız- iki dilden birini konuşurlar. Yeni evliyken, hatta kızları dünyaya geldiğinde Almanya'da oturduklarından Almanca da bilirler. Bu çiftin herkesle konuşacak bir dili olduğundan en şanslı konumdadırlar. Yalnızca bizim İranlı kadınla Türkçedeki Farsça kökenli kelimeleri bulma çabalarımıza seyirci kalıp birşey anlamazlar. Bir de İranlı kadının Yunancasını "bizim" tercümanlığımız aracılığıyla çözebilirler :)

3.çift: Kadın İranlı, adam Yunanlı: Tesadüf bu ya, bu çift de Almanya'da yaşarken tanıştıkları için her ikisi de Almanca bilir. Uzun yıllardır burada yaşadıkları için, genç İranlı kadın Yunanca bilir. Kocasının Farsçası, İran'a yaptığı pekçok seyahatten yadigar, Yorgo'nun şimdiye kadar öğrendiğinden birazcık daha fazla. Almanca dışında İngilizce de bildiklerinden burada problem yok. Onlar yalnızca biz aramızda Türkçe konuşsak "Fransız kalırlar" :) Kadınlar aralarında -fırsat bu fırsat- Farsça konuşurlar. Duyduğum her kelime bana sanki anlayacağım gibi gelir :)

Aslında bizim dışımızdaki herkes Almanca anlaşabilir. İranlı-Alman çifti dışındakiler Yunanca bilirler. Farsça öğretmeni İranlı kadın dışındakiler derdini İngilizce anlatmayı becerir. Ama yine de herkesin de bildiği, anladığı tek bir dil yoktur.

Herşeye rağmen benim çok hoşuma gider bu gece, evimizde bu kadar çok dilin konuşulması, anlamasam da duyulması... Yunanca, Türkçe, İngilizce, Almanca, Farsça, İspanyolca... Amerikalı-Yunanlı çiftin Almanya'da yaşayan dil koleksiyoncusu kızları 1 hafta önce gelip aramıza katılsaydı, sayesinde bir de İbranice eklenirdi soframıza. O bize herşeyin Türkçesini sorardı, biz de ona İbranicesini söyletirdik; birara bizimle ders yapıp Türkçe öğrenmek istemişti, olmadı.
Ne kadar çok dil bilirse insan, ufkunun o kadar açıldığı bir kez daha kanıtlanır bu gece evimizde. Bir diğerinin dilini bilmeyen mahsun kalır. Olayların dışında kalır. Esprilere gecikmeli olarak, tercümeden sonra güler :) Ama yine de iyi niyet vardır, herkes herkese birşeyler anlatmak ister. Anlatamadığı yerde de gözünün içine bakar gülerek.

Ama dünyanın neresine giderseniz gidin, ortak bir dil vardır ki evrenseldir, en doğal ihtiyaçtır. Hem dili hem de mideyi tatmin eder ki o da önümüze konan yemektir; kurulan sofrayı paylaşmak, kadehini kaldırıp tokuşturmaktır.

Herşey çok güzel geçti. Yemeklerime her dilde iltifatlar edildi. Kimini anladım kimini anlamadım :) Bu vesileyle Almanca'daki bir deyimi de izah ettiler bana, iltifat ederken. "Bu yemek çok iyi, fazlasıyla iyi" anlamında Almanların bu durumda "ayıp derecede güzel" demelerine ben çok güldüm :) Nesi ayıp ki bunun?! :))

Kısa gecenin karı yalnız bu değildi elbet; Farsça'dan yeni cevherlerdi:

Şarap, sarhoş, şeytan, şebnem, bahçe, çarşamba, perşembe, taht, baht, padişah, zehir, zindan gibi kelimelerin Farsçadan geldiklerini biliyorduk da... en çok Farsçadan gelip de Türkçe'de anlam değiştirmiş kelimelere şaşıp kaldık.

Çatala Farsça'da "çangel" dediklerini,
Kelebek'i de "parvane" diye adlandırdıklarını duyunca, Yorgo'yla aramızda "çangal'ıma parvane kondu" deyip güldük :)

Tabakları mutfağa götürdüğümüzde, ne yazık ki duygularını istediği kadar ve rahatça ifade edemeyen Azize bana sarılıp bu gece için çok teşekkür etti. Becerebildiği kadarıyla;

"Sen, kızım, 2 çocukla ne çok şey hazırlamışsın. Kendini yormamalısın..." demeye çalıştı, ben anladım.

"Ah, aslında, daha ne çok şeyler yapmak isterdim size ama inan ki yetiştiremedim :)" dedim.

İranlıların da patlıcanı sevdiğini ve pilavsız sofra kurmadıklarını bildiğim için Patlıcanlı gizli kebapla İç Pilav yapmıştım.

İranlı-Yunanlı genç çift ilk kez geliyordu, olur da et yemeyen vardır diye Kabaklı Yufkasız Börek bulundurmuştum sofrada. Kalanı salata ve ufak birkaç mezeydi.

Biz yemekleri yedik, güzel bir gece geçirdik, üzerinden çok geçmeden duygularımı paylaşmak istedim :) Tarifler bir sonraki yazıda gelecek...

Mevlana'nın şu sözlerini eklemeden geçemeyeceğim. Ne güzel söylemiş:
"Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler" diye.

Καληνύχτα!
Gute nacht!
Good night!
Buenas noches!
İyi geceler!
شب بخیر


(Kullandığım resim: Edoardo Triscoli'nun ağaç üzerine çeşitli diller ve alfabelerde "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nin yazılı olduğu bir dizi eserinden bir kaçına ait)

Etiketler: , , , ,

24 Comments:

Blogger Ozlemaki said...

Babil kulesine dönmüş ev Papatya:)
gülücükler yüzümde fiyonk, her zamanki gibi bayıldım yazına!

10/06/2009  
Anonymous Adsız said...

ok ama cok guzel bir yaziydi Papatya.tebrikler. oylesine doydum ki ruhen cismen de kendimi soyle portakal sulu yumurtali beyaz peynirli cok leziz bir kahvalti yapmis gibi hissediyorum. anla artik ne kadar hosuma gitmis :))
Bahsettigin durumun ufak bir ornegi bir sey gecen yil bizim soframizda da fazlaca yasandi. Biz Aris ile aramizda Italyanca konusuruz. Esimin babasi da Turkce bilirdi.Ne zaman sofraya ucumuz birden otursak ortak tek bir dil olmadigi icin surekli olarak aramizdan biri yapilacak ceviriyi bekler ya da `ne dedi ne dedi` diye digerini 3 dilden birinde taciz ederdi. :) Simdi aramizdan buyugumuz eksildigi icin sohbetler italyanca-kirik turkce-kirik yunanca ile devam ediyor.

10/06/2009  
Blogger Çileksuyu Sibel said...

:)AYIP DERECEDE KEYIFLI BIR YAZIYDI PAPATYA,TESEKKUR EDERIZ:) yeni insanlar,yeni diller icinde olmak guzel bir keyif gerckten.

10/07/2009  
Blogger ipek said...

Canım arkadaşım,
Son yıllarda okuduğum en güzel en anlamlı yazıydı. Yüzüme kocaman bir gülümseme oturdu okuyunca. Kendimi o sofrada hayal ettim; daha da keyiflendim. Uzaktan da olsa arkadaşın olmaktan her zamanki gibi yine çok mutlu oldum.
Sizlere hep böyle kalabalık, hep böyle mutlu ve rengarenk sofralar dilerim.
sevgiyle..

10/07/2009  
Blogger Papatya said...

Özlemcim,
gerçekten Babil kulesindeki insanlar gibi neyi nasıl diyeceğimizi şaşırıp kaldık zaman zaman. Ama çok iyi geçti :)

Dilaracım sağol ;)

Teşekkür ederim Sibelcim!

İpekcim, keşke daha sık yazabilsem de böyle tatlı yorumları da daha sık alabilsem :)))) Ben de nasıl mutlu oluyorum anlatamam.. Bugünlerde seni arayasım var :)

10/07/2009  
Blogger Efsun said...

Merhaba Papatya, cooook begendim yazini:) Ne kadar dogru yazmissin!Benim profilimdeki Mevlana'ya ait cümle, benimde cok cok hosuma gider. Taaa Girit'te bir Papatya'da ayni seyleri düsünürmüs, ne güzel:) Birde hala Almancadaki deyimi merak ettim, almancasi nasildi acaba diye düsünüyorum deminden beri. Esim gelsinde sorayim:) Gelirim bundan sonra ziyaretine, sevgiler:)

10/07/2009  
Anonymous Adsız said...

akşam hazırlığı yapılırken sevgiyle telaşlanan yürekler,
yemeklerinin özenle kişilere özel tercihleri,
masadaki iltifatlar- DEyimlER :) !
mevlananın yüceler yücesi sözü !
resimler,
heyecanla huzurla yazdığın satırlar,
okadar sevgiye dönükki.....
okadar kelebekler gibi uçuşmakta ve bloglara
sayfalar dolmakta ki......
Sevgili İpek'e bende katılıyorum :
Son zamanlarda anlamına tam isabet eden çok kıymetli bir post ve yazıydı sevgili PAPATYAM....

HOŞŞGELDİN.................


BİR DUT MASALI- nUNu

10/08/2009  
Blogger Bir Dut Masalı - nUnU said...

akşam hazırlığı yapılırken sevgiyle telaşlanan yürekler,
yemeklerinin özenle kişilere özel tercihleri,
masadaki iltifatlar- DEyimlER :) !
mevlananın yüceler yücesi sözü !
resimler,
heyecanla huzurla yazdığın satırlar,
okadar sevgiye dönükki.....
okadar kelebekler gibi uçuşmakta ve bloglara
sayfalar dolmakta ki......
Sevgili İpek'e bende katılıyorum :
Son zamanlarda anlamına tam isabet eden çok kıymetli bir post ve yazıydı sevgili PAPATYAM....

HOŞŞGELDİN.................

10/08/2009  
Blogger Tijen said...

Aklıma Sao Paulo'daki bir gece geldi. Bir evde misafirlikteyiz. Onlar aralarında Portekizce, benimle İngilizce konuşuyorlar. Bense Türkçe düşünüyor, onlar Portekizce konuşurken Fransızca bir kitabın resimlerine bakıyorum. Garip bir histi. (Ki sizinki kadar karmaşık değilmiş düşününce, hepsi İngilizce biliyordu en azından)

10/08/2009  
Blogger Oya Kayacan said...

- Güzeldir çok dilli sofralar. İkinci kocam Franco'nun ailesiyle oturulan her Pazar öğle soframız buydu işte. İtalyanca, Türkçe, Fransızca, Rumca..., tek farkımız benim kıt rumcam dışında hepimiz birbirimizi anlardık.
- İtalyanca'da da var o; troppo bello dersen mesela fazlasıyla güzel diyerek alay etmiş olursun!
- Bir de Annenannem Stella'yı anımsadım. Her yemekten önce 'neşeli sofralar', sonrasında da 'ferah sofralar' derdi. Her daim, hepimize neşeli&ferah sofralar...

10/08/2009  
Blogger Bocuruk said...

Sevgili Papatya,
Firefox da 3 sayfa açıktı biri mail adresim biri bloglines biri de gazeteler. Bloglines de senin sayfanı okuyordum ki yeni ileti kutusu açıldı ve hotmail e döndüm. Aaaa senden yorum :) Kalp kalbe karşı mı demeli, tesadüf mü bilemedim. Nerelerdeyim? Aslında buralardayım ama iş nedeniyle çok yoğunum. Çocukların okul eksikleri falan derken evde de çok yoğunum. Eşim yanımızda değil o nedenle herşey bana bakıyor. Sevdiğim sayfalara uğrayıp çoğu zaman yorum bile bırakamadan kaçıyorum. Günün bu saatlerinde arazide olmam (şantiyeleri geziyorum) gerekirken bugün ayağımdaki bir rahatsızlıktan dolayı ofisteyim. Hızlı hızlı blog arkadaşlarımı dolaşıyorum. Sevdiklerimi özlediğimi, merak ettiğimi düşünerek... Senin tam anlamıyla iyileşip iyileşmediğini düşündüm mesela. Ve her aklıma geldiğinde dua ediyorum. Allah çocuklarının ve senin gözlerindeki ışıltıyı hiç söndürmesin. Birbirinize bağışlasın sizleri. Uzun oldu kusura bakma. Umarım yakın zamanda sayfama da bir hareket getirebilirim:)
Sevgilerimle...

10/08/2009  
Blogger Müge Hüner said...

Okudum şekerim okudum :)

Hemde büyük keyifle.

Ama yorum yazmamıştım.
Bu eksikliğe bir el atıvermem lazım acilen ama zamansızlık işte:(

10/08/2009  
Blogger Bocuruk said...

Yazının tamamını ancak şimdi bitirebildim. Sofranızı hayalledim okurken, keyifli gülücükler vardı herkesin yüzünde:) Çok güzel, anlamlı, keyifli bir yazı olmuş Papatya cım. Aynı gülümseme okuyanların yüzünde de oluşmuş, bende de öyle oldu :)
Sevgilerimle...

10/08/2009  
Blogger Dilek'ce said...

Sevgili Papatya,
ne güzel bir aksam! Bu ev sahibesinde baska ne beklenir;) Hep güzel ve dolu dolu gecirilen aksamlar gecirmen dilegiyle...
Dilek

10/09/2009  
Blogger AycA said...

Ne renkli bir sofra :))buona notte diyeyiğm bende o zaman eklemiş olayım:=)

10/12/2009  
Blogger beste said...

renkli, huzurlu, egleceli bir suru insanin biraraya geldigi sofralara bayilirim. Keske bende orda olsaydim dedim icimden en azindan iltifat kismina katilayim. Elinize saglik guzel yemekler icin:)

10/16/2009  
Blogger ipek said...

Tam kültür gecesi yapmışsınız. Ayrıca Giritte olmanız beni çok mutlu etti. Baba tarafım Giritli ama daha hiç ziyaret etme olanağı bulamadım. Blogunuzdan takip edebilirim artık.
Sevgiler
İpek

10/16/2009  
Blogger Açalya said...

Ben de cok mutlu oluyorum etrafimda farkli diller duyunca. Kendimi tamamlanmis gibi hissediyorum.
Ha bir de ne geldi aklima;
Burda Ortadogu marketleri var, calisanlar ve sahipleri genellikle Iranli. Kasiyer benim Dante ile Turkce konustugumu duydugunda basliyor Turkce konusmaya benimle. aa Turk musun diyorum, yok Iranli`yim ama Turkce`yi TV dizilerinden ogrendim diyor. Dang!

11/02/2009  
Blogger Berceste said...

Havuz problemi cozer gibi hissettim kendimi :) Ama gayet iyi anliyorum bu durumu, cok yasadim :) En guzeli de invoice, bill dedigim halde anlamayan Misirli'ya biz Turkce'de fatura deriz nasil anlatsam ki lafi cikiverdi agzimdan Ingilizce, adam fatura'yi anladi ve fa-tu-raaa dedi :) Sevincimi anlatamam :) Meger Arapca imis :P Zahmet de Farscaymis. Onu da Azeri kokenli ama Turkce bilmeyen Iranli arkadaslara nasil anlatsak derken, zahmet deriz ama deyince anlamalariyla ogrendik :) Cok uluslu sofralar cok lezzetli :) En guzeli ve en anlasilani da kesinlikle beden dili!

11/03/2009  
Blogger Mediterranean Turkish Cook said...

Insan hangi dili konusursa konussun, birbirlerinin dillerini bilmeseler bile istedikten sonra cok kolay anlasabilirler. Sizin gecirdiginiz yemek gecesinde de belli ki oyle olmus. Ne guzel birsey. Yaziniz harika olmus.

11/21/2009  
Blogger ssbb said...

Güzel bir akşam olmuş!

12/13/2009  
Blogger Hanife said...

Sevgili Papatya,
Ne guZel bir yazi olmus bu. Gulumseyerek okudum. Hep boyle mutlu, hos sofralarin olsun..

1/19/2010  
Blogger alimerginoglu said...

Sevgili Papatya,

Hayat çok ilginç. Bir kaç gün önce Rachel ile çocukları da alıp Mayıs'ta Girit'e gitme planı yapıyorduk. Bugün senden blogumda mesajı görünce dünyanın küçüklüğüne şaşırıdım. Ne yazık ki, vakitsizlikten senin ki gibi güzel blogların mevcudiyetinden kolaylıkla haberdar olamıyorum. Blogun, yazıların çok keyifli. Tebrikler. Hele benim gibi öteki yakayı seven bir adam için bulunmaz nimet. Hayatta benzer bir yoldan da geçmişiz. Hani Nasrettin Hoca misali 'damdan düşenin halinden damdan düşen anlar'... Bundan böyle blogunu keyifle takip edecegim. Bana alimerginoglu@gmail.com 'dan ulaşmak mümkün. Çocukları öper, eşine selam ederim.

İyi dilekler,
www.alimrachel.blogspot.com
Alim Erginoğlu

3/06/2010  
Blogger munevver said...

Sevgili Papatya,

Çocukların, eşin ve yakınlarınla sağlıklı, mutlu, nice güzel günler geçirmeni diliyorum.

3/09/2010  

Yorum Gönder

<< Home