Komşuda pişer bize de düşer

Eskiden evde pişenden yan komşuya tattırmak, sonra da tabağınıza koyulmuş yepyeni bir lezzetle bir gün komşunuzu kapıda buluvermek o kadar da ender bir şey değildi. Tabağınız elimde kapınızı çalıyorum... Bakalım bu size ne kadar tanıdık gelecek, komşuda pişenden size ne düşecek?!...

Perşembe, Haziran 08, 2006

Pazarda başka neler vardı neler?

Dünkü pazar maceramızda yalnızca sebzeler, meyveler ve çiçekler yoktu tabi ki...
Muhakkak her halk pazarında olduğu gibi, neredeyse soframıza gelen herşey bulunabilir burada da pazar yerlerinde.
Peynircisiz pazar yeri olur mu, bilemiyorum. Aşağıdaki fotoğraflar da alışveriş yaptığımız peynircilerden birinden.



Solda, Tirozuli...
Sağda, ekşi lor.

Soldaki fotoğraftaki geleneksel bir taze peynir. Adı Tirozuli. Genelikle ev yapımı oluyor çünkü yapılması için peynir mayası bile gerekmiyor. Keçi sütünü (bazen keçi-koyun karışık oluyor) sirke ya da limonla kestirip kalıplarda bekletiyorlar. Taze ve sulu bir peynir olduğu için çok dayanmıyor. Belki de çok iyi tecrübelerim olduğundan bu peyniri çok seviyorum.
Bir dostumuz, köyündeki kendi keçilerinin sütünden karısının yaptığı, buram buram süt kokan peyniri getirmişti, benim sevdiğimi duyunca :) Harikaydı!

Sağdaki peynir de bizdeki tuzlu lordan çok "çökelek" peynirine benziyor, ufak parçalı ve ekşimsi lezzette, börekler için ideal....

Ve işte, Girit'in meşhur gravyer peynirleri... Bunlar benim en sevdiğim peynirler...
Çapı 1 karışı geçmeyen küçük "kafa"lar da var, çapı 2 karıştan büyük olanlar da. Bir "kafa"nın ağırlığının 6 kilodan 25 kiloya kadar çıkabildiğini okudum. Herhalde bu, boyutları hakkında bir fikir vermeye yetecektir.
Sert kabuğunun içindeki peynirin kıvamı da, yumuşak eski kaşar ile İzmir'in yağlı yumuşak tulum peyniri arası birşey. Yalnız İzmir tulumu kadar tuzlu olmayan Girit'in gravyer peynirleri, koyun sütünden yapılıyor. Hem kahvaltıya, hem kızartmaya hem rendeye müsait.

Balıkçılar olmadan olmaz... Balık da sofralardan eksik olmaz.
Ben de Girit'e geleli beri, havasından mı suyundan mı, balığı daha da çok sever oldum. Eskiden çok sık balık yemeye, hele ki ertesi güne kalmış balığa hiç katlanamazdım. Şimdi aradan bir süre geçip de balık yemeyince ben teklif ediyorum almayı da yapmayı da :)

Girit'e özgü 3 geleneksel lezzet bir arada.
Zeytin, tarhana ve üzüm bağlarından yaprak.

Ksinohondros ya da Trahana adıyla anılan tarhana, gördüğünüz gibi Türkiyedeki tarhana kadar ince öğütülmüş değil çünkü unla yapılmıyor. İri öğütülmüş buğday ve ekşimiş sütten yapılıp ya taze olarak yeniliyor ya da böyle iri parçalar halinde güneşte kurutuluyor. Bu parçalar suya girince hemen dağılıyor ve son derece lezzetli ekşimsi bir çorba oluyor. Trahana da tirozuli gibi genellikle ev yapımı olarak açıkta, kiloyla satılıyor pazarlarda.

Bunlar da sözünü etmeyi en sona bıraktıklarım... Çok sevdiğimden filan değil. Tam aksine, yeni lezzetlere o kadar açık ve hevesli olmama rağmen, bu herhalde Girit'e geleli, bunca yıldır yaşayalı beri, tatmaya cesaret edemediğim tek şey belki de. Yalnız cesaret de değil, içimden de en ufak bir istek gelmeyen. Dünyanın başka yerlerinde bir şekilde yiyip de beğenmiş olanlar gücenmesinler ama pek birşey kaybediyormuşum gibi gelmiyor bana. Ne dersiniz?
Onları nasıl pişirdiklerini sormayın? Dedim ya ne yedim, ne pişirdim - çok şükür ki Yorgo da görmeye bile katlanamıyor - yalnızca duyduğum kadarıyla, kızartması da oluyormuş, bulgurlu pilavı da. Size en büyük faydam onları fotoğraflamak olsun.
Bir de Yunanistan'da yalnızca Girit'te yenildiğini bilesiniz. Yunanistan'ın başka yerlerindekiler de şaşıyorlar bu işe :)

Etiketler: ,

20 Comments:

Anonymous Adsız said...

E Papatya, e Papatya!!!

ne istiyorsun kuzum sen benden? Oleyim mi bir senin guzelim Girit pazarinin rengarenk civil civil taptaze haline; bir de muzelik gibi iki parca seyi koyduklari tezgahlarin dizili oldugu, bir sey almaya kalsan o fiyata bizim oralarda tarlasini satin alacagin parayi vermenin gerektigi Farmers` Market`e bakip?

Saka bir yana sebzelere ve peynirlere bayildim. En sondaki mi onu da tabagimda gordugum gun kesin "bayilirim" sakkk diye duserek :)

6/09/2006  
Blogger DAMLA said...

Sevgili Papatya,
sayende Girit'in sokaklarını geziyoruz !!.. Teşekkürler :)

6/09/2006  
Blogger Papatya said...

Sevgili Hande,
salyangozlar konusunda kesinlikle katılıyorum sana. Fotoğrafını çekmek için o kadar yaklaşınca düşüp bayılmadım ya, bir daha hiç bayılmam herhalde diye düşünmüştüm ben de :) Ama onlarla başka komik bir anım var.
Birgün pırasa seçiyordum hiç unutmam. Birden elime yapış yapış birşeyin dokunduğunu hissetim. Bir de baktım minik bir salyangoz!! Nasıl fırlattım elimdeki bütün pırasaları, bir çığlık eşliğinde.
Satıcı kadın da beni tanıyor, biliyor Izmirliyim :)
- N'oldu canım, aman salyangoz işte, diyor. Siz yemiyor musunuz bunları??
- Hayır, diyorum. Kesinlikle yemiyoruz...
Böyle işte, bilmeyince herkesi kendisi gibi zannediyor insanoğlu.
sevgiler...

Sevgili Damla,
daha görecek o kadar çok şey var ki...
ama işin o kısmı turist rehberi olan eşimi ilgilendiriyor daha çok :)
Beni ise daha çok insanlar ve insanların alışkanlıkları, yedikleri, içtikleri, gelenekleri, el emeğiyle yaptıkları, sattıkları...
Gördükçe, öğrendikçe de paylaşmak...
sevgiler...

Papatya

6/09/2006  
Anonymous Adsız said...

final zamanı tez yetiştirmem gerekiyor ve ben nefes almak,ege havası solumak için (gerçi blogda daha fazlası var:) ) kalkar kalkmaz buraya bakıyorum ve çok uluslu marketlerin ya da onların yerel taklitlerinin standard alışveriş tipolojisi dışında,çok özendiğim 'gerçek' bir hayatla karşılaşıyorum.siteniz ne kadar iyi geliyor bilemezsiniz. yunan adaları yakın herzaman gidilir sözünün saçma bir erteleme olduğuna ikna oldum ve yereli böylesine korudukları için çok imrendim.üç gündür blogu takip eden bi ri olarak çok şey istiyor olabilirim ama yerel halk hakkında da anekdotlar eklersen çok güzel olacağını düşünüyorum.işine karışmak olarak algılama lütfen.buarada 'çok' sıfatını bu kadar çok(!) kullanmam ama blog çok güzel:)) sevgiler ve teşekkürler sadece kendine saklamadığın bu kadar rafine bir şekilde paylaştığın için
derya h.

6/09/2006  
Anonymous Adsız said...

Merhaba Papatya,

Burnuma iyotlu deniz kokusunu getirdi resimleriniz ve yazilariniz.
Kölnde yasayan bir Izmirli icin ne degerli bir sey bu bilseniz...


Sevgilerimle,

Irem

6/09/2006  
Blogger Nilüfer said...

Sevgili Papatya yazıların izlenimlerin çok güzel, takipçinim, tatlı maya ablamızı öperiz... sevgiler...
nil & inci

6/09/2006  
Blogger gastronot said...

Ablacığım,
Hatırlar mısın bilmem. Siz daha evlenmemiştiniz ve Yorgo'ların evine ilk gidişimdi. Sizin kitaplığın olduğu küçük odada yerde kutunun içinde salyangozları, bir de makarnaların arasında görünce şaşkınlığımı gizleyememiştim. Meğer, salyangozları yemeden önce birkaç gün, kuru, pişmemiş makarna ile besleyip şişirirlermiş, sonra yerlermiş. Çok ilginç, ne diyelim :))
Öptüm sizi
bahar

6/09/2006  
Blogger evcilkedi said...

Bugün Girit'li bir arkadaş uğradı ve Giritlilerin kulaklarını çınlattık Papatya:-)Kısmetse yakında rakomelo denemesi yapacağım,hadi hayırlısı:-) İzlenimlerin ve yazıların çok güzel. Fırında karışık dolma yaparken seni andım bugün...selam ve sevgiler

Tülin

6/09/2006  
Blogger Hülya YILMAZ said...

Papatya,
pazar izlenimlerini ne güzel anlatmışsın. sayende Girit'i gezmiş oluyoruz.
sevgiler

6/09/2006  
Anonymous Adsız said...

Ay Papatya,

sayfani isgal etmemek isterdim ama senin ani bana benim aniyi animsatti. Coook seneler once dest-i izdivacima talip olmak gayesiyle (!) benimle gorusmek isteyen o zaman kendi alanlarinda Turkiye`de tek olan bir sanayicinin ogluyla milletin de zoruyla (Yesim Salkim sisko zengin cocugu sevgilileri vardi ya aynen onlardan bir tip idi) ciktik.

Sahsiyet kocamaaan bir buketi kollarimin arasina birakiverdi ki gorgusuz o buketi tasiyacak olanin bir genc kiz degil sumo gurescisi oldugunu sanmis olacak. Neyse agir ya nesne agirligi dengede tasiyacagim noktayi bulmaya calisan elim islak, yumusak bir seye dokundu. Buketi saran kagit, plastik vs kaydi da islak saplara dokunuyorum sandim. Cevirip duzelteyim dedim. Aman tanrim!!! Igrenccccc! Iyyyyyyyk... Senin pazardakilerin tosuncuk bir ornegi.Ardindan tiz bir ciglik!...

Buketi nasil firlattim, cocuga ne dedim (ya da bisi dedim mi?) hic hatirlamiyorum. Kosa kosa bindim arabama, vinnn. Garipcik aradi haftalarca, adini duydugumda gozumun onunde beliriyordu buketteki kacak yolcu, konusmayi bir yana birak.

Iste budur benim kiymetli makarna sever kabuklularla en yakin ve beklenmedik temasim :))

6/09/2006  
Blogger fethiye said...

bahar'in yazdigi gibi salyangozlarin makarna ya da kuru ekmekle beslenmesinin sebebi iclerinin temizlenip daha da semirmeleri. ben de hic yemedim ama giritliler salyangozlari ile meshurdular ;)

6/09/2006  
Blogger kuzine said...

Komşu Papatya;
Pazarınızı gezmiş kadar oldum amaa yetmedi önümüzdeki yıl bizim grupla Girit gezisi planlamamıza neden oldu.

6/09/2006  
Blogger Defne said...

Papatyacigim, ah bu pazar goruntuleri, en cok ozledigim seylerden biri de pazara gitmek burada. "Farm Market" diye kurduklari hicbirseye benzemiyor, taze meyve sebze gormemisler garipler.
Salgangoz konusuna gelince, ben de almayayim, yok yok olacak gibi degil:))
Sevgiler.

6/10/2006  
Anonymous Adsız said...

Sayın Papatya,
Eşimle blogcu sayfalarında dolaşırken peynir türleri ve tarifleri konusuna bakarken sayfanıza müsaadenizle misafir olduk. Değişik kültür ve yaşam tarzı hakkında benzeşsek de farklı yaklaşımları gördük. Emeklerinize sağlık. Teşekkür ediyor saygılar sunuyoruz.
Ailecek selamlar..
Bize de bekleriz, buyrun...

http://www.blogcu.com/kenaryazilari/
http://www.blogcu.com/aakif/

6/10/2006  
Blogger Papatya said...

Sevgili Derya,
demek Ankara'da biraz olsun "Ege havası" estirebildim. Umarım tam da final zamanında,Orhan Veli misali seni bu havalar mahvetmez :) Yerel ve geleneksel değerleri korumaya gelince, ben Ege'nin her iki tarafında da bunu başarabilmiş ve özgün kalabilmiş yerler olduğuna inanıyorum. Burada da herşey toz pembe değil merak etme. Baştan aşağı İngilizce tabelaler en ufacık dağ köylerini bile istila etmiş durumda. Bu da turizmle "kalkınmanın" (?!) cilvelerinden, ne yapabilirsin ki...
Sayfa için önerilerini de göz önünde tutacağım, endişelenme :) sevgiler...

Hemşehrim İrem,
insan İzmirli (ya da başka bir kıyı kentli) olunca denizin kokusu insanın iliklerine mi işlemiştir nedir? Bu kokuyu çok iyi tanımasan, denizin kokusu Köln'e kadar ulaşıp da burnunu sızlatır mıydı? En kısa zamanda o keskin iyot kokusunu içine çekebilmeni diliyorum sana. Sevgiyle kal...

Beni izlemeye devam edin sevgili Nilüfer ve İnci :) Ben de öptüm!

Ah Baharcım, hatırlamaz olur muyum...
Onları yemeden önce bir de kurbanlık koyun gibi beslemiyorlar mı, hiç mi hiç gelemiyorum bu muhabbetlere :)))
Öptüm canım!

Tülincim,
tüm bunlara yine de en aşina olan sensin aramızda ;-) Güzel sözlerin için
sağol. Rakomelo'yu yapınca bize de anlat olur mu? sevgiler canım...

Hülya Hanım hoşgeldiniz,
Giriti anlatmak öyle bir kaç yazıya sığacak gibi değil tabi aslında... bunlar yalnızca günlük hayattan, yaşarken içinde bulunduğum ortamlardan size yansımalar. Bana ne ilginç geliyorsa sizinle paylaştıklarım. Belki başka birinin gözüne, kulağına bambaşka detaylar da çarpabilir. O yüzden en iyisi kendi gözleriyle görmesi, her insanın :) Sevgiler...

Handecim,
ne hikaye ama! :))) Bütün gelecek hayallerinin bir salyangoz uğruna yıkıldığını bilseydi bu arkadaş, asıl o bir daha ASLA görmek istemezdi onları :)) di mi? Sağol anını paylaştığın için bizlerle...

Hoşgeldin Fethiyeciğim :)
Ya sorma, bu Giritliler (iyi ki benimki hariç ;) pek seviyorlar bu şeyleri. Üstelik dediğiniz gibi unla makarnayla besliyorlar onları. Sözüm ona, onları haşlamadan önce temiz şeyler yediklerinden emin olacaklar... Salyangozun yediği şey "temiz" olsa ne olacak, ya kendisi!?!?!
Geçen yaz amcamızın eşi anlatıyordu: salyangoz yapmış, kaynar suya atınca çıkardıkları ses yüreğini sıkıştırıyormuş!!!!
- Ay, bir de ses mi çıkarıyorlar???!! diye hayretle sormuştum, ağzım açık!
İnan tüylerim diken diken, bu muhabbete hiç gelemiyorum. Detaylara girmeyim dedim, yine açıldı, n'apalım :)
Yorumun için sağol canım...

Sevgili Kuzine,
Girit'e bekleriz... biliyorsun eşim Yorgo buradaki tek Türkçe kokartlı rehber ;-)
Her zaman beklerim. Sayfama da Girit'e de :) Sevgiler...

Defnecim,
gerçekten bu sebeplerden Ege'nin karşı tarafında olmaktan dolayı çok memnunum. İklimin çok daha farklı olduğu bir yerde ben de senin gibi alıştığım lezzetleri, yerel ürünlerin bol ve ucuz olduğu pazar yerlerini çok arardım, çok! Ben şanslıyım bu konuda... Başka bir memlekette olup ancak bu kadar benzeyebilirdi pazarlar birbirine :)
Öpüyorum...

Sevgili Akif ve ailesi,
demek Girit gravyerlerinin keskin süt kokusu getirdi sizi benim sayfama :)
Beni ziyaret edip yazdıklarımı okuduğunuz için hepinize teşekkürler..
Ben de sizi ziyarete geleceğim.
Sevgiler hepinize...

Gelip de okuyan, fotoğraflara bakıp da dalan, okuyup da not bırakacak bir söz bulamayan herkese ziyareti için teşekkürler... Herkese sevgiler :)

6/10/2006  
Anonymous Adsız said...

Rodos'ta yasamis biri olarak bana oralari hatirlattiniz.Deniz kenarinda taze taze aldigimiz baliklarin yerini (hoplayanlari secerdik)hic bir yerde yedigim tutmadi.Bu arada Blogunuz da harika cok tesekkurler....

6/13/2006  
Blogger Papatya said...

Sevgili Gül,
demek siz de eskiden Rodos'ta yaşıyordunuz, şimdi kimbilir neredesiniz? İnsanlar hayatlarından memnun de olsalar bazen şartlar öyle gerektiriyor ve terk etmek zorunda kalıyorlar alıştıkları ve sevdikleri yerleri... Önemli olan gittiğiniz yeni bir ortamın sizin hayatınıza neler kazandırabileceğinin farkına varabilmek bence. Aynı şeyler, bambaşka bir gözle, Aman bu insanlar da ne garip şeyler yiyorlar, şeklinde de yorumlanabilirdi, değil mi? Nasıl baktığınıza bağlı büyük ölçüde. Sevgiler...

6/13/2006  
Anonymous Adsız said...

Avustralya'dayiz canim.Farkli kulturlerin insana cok sey ogrettigini gordum.msn de gorusebiliriz.Sevgi selam......

6/14/2006  
Anonymous Adsız said...

Very nice site! Website design news and media

2/15/2007  
Anonymous Adsız said...

I have been looking for sites like this for a long time. Thank you! http://www.car-alarm-systems-2w.info Virus scan mac osx

4/24/2007  

Yorum Gönder

<< Home