Komşuda pişer bize de düşer

Eskiden evde pişenden yan komşuya tattırmak, sonra da tabağınıza koyulmuş yepyeni bir lezzetle bir gün komşunuzu kapıda buluvermek o kadar da ender bir şey değildi. Tabağınız elimde kapınızı çalıyorum... Bakalım bu size ne kadar tanıdık gelecek, komşuda pişenden size ne düşecek?!...

Perşembe, Ağustos 17, 2006

Toprak Ana

Dünyada milyarlarca insan, milyarlarca da hayat var. Dünyanın bir yanında savaş, açlık ve ölüm kol gezerken öte yanda bolluktan ve gerekli gereksiz tüketim alışkanlığından çöplere atılanlar. Hep düşünürüm çöpe atılacağına yiyeceğimizden fazlasını, bir lokma ekmek bile bulamadığı için açlıktan ölen insanlara ulaştırabilmenin bir yolu olsaydı keşke, diye. Bilen varsa söylesin...
Çöpe atılan onca yiyecek bir yana, bir de toprakta, organik çöpler kadar çabuk "erimeyenler" var ki onlar da başlı başına koca bir problem! Milyarlarca insanız, dedik. Bir düşünün hergün her bir insanın yiyip, içerek, okuyarak, yıkanarak, çamaşırını ve bulaşığını yıkayarak tükettiklerini... ve bütün bu işlerden geride kalanları. Ne kadar çok plastik, ne çok kağıt, bir o kadar da metal ve camın atıldığını. Çıkan egzoz gazları, atık sulardaki deterjanlar, ilaçlar, dökülen petrol de cabası.

(En çok da atılan cama acıyorum. Öyle zor elde ediliyor ki, camın kıymetini bilmiyoruz yeterince! En çok da depozitosuz şişelere kızıyorum. Çünkü bir yerde depozito mecbur ediyor insanları o şişeleri geri döndürmeye. Ama depozitosu olmayınca, bitince çöpe atıveriyorlar. İzmir'de çalıştığım şirkette, bir karton kutu koyup depozitosuz şişeleri oraya atmaları için teşvik ediyor, kutu dolunca da şişeleri bir torbaya doldurup şişe kumbaralarına atıyordum. Tabi bu proje fazla destek görmediğinden uzun sürmemişti :(

Denize atılan 1 tek plastik şişenin 450 yılda kaybolduğunu okuduğumda, inanın, dehşete düşmüştüm. 1 tek plastik şişe 450 yılda yok oluyorsa, denizlerimizde hala yüzecek yer bulabildiğimiz için, demek ki biz ve birkaç yüzyıllık nesiller hala şanslıyız. Tabi ki ne biz ne de şimdi bilinçlendirmeye çalıştığımız çocuklarımız göremeyecek bu gidişatın neye varacağını ama sonraki nesillere daha ileriyi gören bir bilinç miras bırakmak bizim elimizde.

Halbuki atılmak yerine, geri kazandırmak bir alışkanlık haline gelebilseydi, hem ekonomik açıdan kazançlı hem de çevre dostu bir davranış olurdu. (İzmir Belediyesi'nin başlattığı geri dönüşüm için toplama projesinin hala devam ettiğini görmek İzmir'deyken sevindirmişti beni. Annemin balkondaki dönüşüm kutusu bir dolup bir boşalıyordu :)

Her ne kadar biz doğanın kıymetini bilmesek de, doğa bize karşı hiç nankör değil. Boşuna denmemiş ona "Toprak Ana" diye... gerçekten de bir anne gibi her zaman her koşulda vermeye (beslemeye) hazırdır Toprak Ana. İsterse dünyanın öbür ucunda kıyamet kopsun, doğaya ve toprağa yapılabileceklerin en kötüsü yapılsın, yine de küsmez bize, toprağa kendiliğinden düşen bir tohum bile bir an önce çatlayıp da filizlenmek için sabırsızlanır. Yeter ki bir damlacık suyu görsün. Tek isteği budur bizden. Tohumu bağrına bastınız mı toprak ananın gerisini fazla düşünmeye gerek yok. Emeğiniz karşılıksız kalmaz, dallardan sarkan kırmızı domatesler, yemyeşil biberler ya da yattığı yerde "semirmiş" kabaklarla ödüllendirilirsiniz :)

Geçenlerde biz de Toprak Ana'yla içiçe bir öğleden sonra geçirdik. Bir arkadaşımız yurtdışında olduğu süre içinde, kendi çabaları ve çapalarıyla yarattığı minik sebze bahçesini bize emanet etmişti. Gidip sebzelerden toplamamızı, yoksa boşa gideceğini söyledi. Zaten bu bahçenin sebzelerinden ilk yiyişimiz değildi, sağolsun ne zaman toplayacak olsa, hep Yorgo'yu da yanına alır birlikte giderlerdi. (O, bize Dağ sümbüllerini nasıl bulacağımızı ve nasıl toplanacağını öğretmişti biz de ona kaparinin nasıl yapıldığını. Şimdi de birlikte peynir mucizesini keşfettik :)

Maya için son derece değişik bir gündü tabi ki... sanki benim için değil miydi ki?! O daha 2,5 yaşında dalından domates kopardıysa, ben kim bilir ilk defa kaç yaşımda koparmıştım?! En çok da minik domateslere bayıldı Mayacığım. En kırmızılarını seçip doldurdu minik avuçlarını :)

- Anne, bak ne büüüyüüüüüük!

Bunlar da bamya çiçekleri... Sanki bamyaları için değil de çiçekleri için dikilecek kadar güzeller değil mi?
Bu da hepimizi hayrete düşürecek kadar değişik bir örümcek... Girit'te bütün örümcekler böyle sanmayın :) İlk kez gördük böylesini...

Zeytin ağaçlarının altında da Ege'de Tilki kuyruğu diye bilinen Vlita'lar ekiliydi. Biz onları toplarken Maya da yemyeşil, minik zeytin taneleriyle meşguldu. Torbalarımıza doldurduğumuz tazecik sebzelerden öte, o gün soluduğumuz temiz hava, dokunduğumuz toprak, otların veutu kekiklerin mis kokusu kar kaldı yanımıza... Arkadaşımız sağolsun!

Etiketler: , ,

11 Comments:

Anonymous Adsız said...

Çöpe atılan yiyecekler konusunda sizinle aynı üzüntüyü paylaşıyorum. Mümkün olduğunca az ve günlük alışveriş yapmaya çalışıyorum ama bazen evdeki hesap çarşıya uymuyor ve yiyecekler kalıyor. o zaman hepsini, evde herzaman bulundurduğum boş yoğurt kaplarına ya da köpük kaplara koyup mahallenin kedilerine ikram ediyorum. Unutup bayatlattığım ekmekleri güvercinlere, serçelere atıyorum. Özellikle kar yağdığında fazladan ekmek alıp balkondan kuşlara veriyorum çünkü karda yiyecek hiçbirşey bulamıyorlar.Bizler gerçekten çok büyük bir bolluk içinde yaşıyoruz. Kıymetini bilip şükretmeliyiz. Pınar B.K.

8/18/2006  
Blogger ssbb said...

Bloglarınızı çok beğendim.
Ancak atıkların yeniden değerlendirilmesi konusunda sizinle aynı fikirde değilim. İzmir büyükşehir belediyesinin projesi o atıklardan sağlanan geliri - ki hiç az değil, binlerce yoksul çöp toplayıcının cebinden alıp anlaşma yaptığı işadamlarına aktarmak. Yoksa her çöp tenekesi saat başı kontrol edilirken, çöp toplama alanları ihaleyle çöp karıştırıcılara kiralanırken tek bir şişenin bile boşa gideceğine inanmıyorum. Çöpten geçinen ,ve çöpün kaynağında ayrıştırlıp toplanmasıyla birlikte gelirleri kesilen insanların yiyecek ekmeği nereden bulacaklarını kimse umursamıyor.

8/18/2006  
Blogger munevver said...

Papatyacığım,ben en çok plastik poşetlerden şikayetçiyim.Mümkün olduğu kadar az kullanıyorum,Pazara giderken yanımda götürüyor,pazarcılara veriyorum.Eğer kesekağıdı kullanıyorlarsa onları poşete koymalarına izin vermiyorum.Kendimce ne kadar az kullanırsam kar diyorum ama müthiş bir naylon torba bolluğu var.Nereye kadar böyle devam eder bilemiyorum.Camın yine geri gönüşü var.Ama plastiğin?Toplanıp değerlendirilmesi mümkün ama o yönde fazla çalışma yok.Hepimizin bir şeyler yapması lazım.Bu dünya hepimizin.Sevgiyle öpüyorum....(Patlıcanları beğendiğine çok sevindim)

8/18/2006  
Anonymous Adsız said...

Merhaba Hemşerim,Sizin de İzmirli olduğunuzu öğrenince çok sevindim.Ben de İzmir'de doğdum,büyüdüm ama kızlarım o kadar şanslı olamadılar.İş gereği farklı bir şehirde yaşadığımızdan İzmir'imizi çok fazla özlüyoruz. Arkadaşınız gerçekten çok sağolsun.Biz de en az sizin kadar yaşamış olduk güzel bahçe sefasınızı.Bir sebzeyi ya da meyveyi dalından koparıp yemek kadar muhteşem bir şey yok bence de.Bahçeli bir evde domuş ve büyümüş bir Egeli olarak içim burkularak okudum yazınızı.Çünkü bir apartman dairesinde yaşıyoruz ve sizin yaşadığınız güzelliklere çok uzağız ne yazık ki! Ben de beklerim ,sevgiler...

8/19/2006  
Anonymous Adsız said...

Bamyanın çiçeğine bayıldım, bamyayı hiç sevmememe rağmen çiçeği çok hoşuma gitti.

BU arada Kandilin Mübarek olsun.
Sevgilerimle.

8/21/2006  
Blogger Unknown said...

Sevgili Papatya,
Çevre ve tüketim konusu hakkında ne kadar söylesek ne kadar yazsak az. Bireysel farkındalıktan başlıyor işin temeli. Maalesef biz toplum olarak henüz çok bilinçli değiliz. Halbuki özendirici kampanyalar yapılsa ne kadar fark eder. En büyük görev biz kadınlara düşüyor. Daha bilinçli ev kadınları yetiştirebilsek mesela...
Pınar

8/21/2006  
Blogger Papatya said...

Sevgili Pınar (B.K.)
keşke herkes sizin yaptıklarınız kadarını yapsa... atmak yerine kedilerin, kusların karnını doyurabilse en azından. Ne zaman evde bayat ekmeğimiz olsa, meydandaki kuşları beslemek kızımın en büyük zevki :)

Hoşgeldin Doktor Bora :)
doğrusunu söylemek gerekirse, bu atık toplama projesinde İzmir Belediyesinin anlaşma yaptığı iş adamlarıyla ilişkisinden ve bundan elde edilen gelirin nerelere gittiğinden haberdar değildim. Etrafında olup bitenlerin farkında insanlarla tanışmak beni mutlu ediyor, sağol! Çöp toplayıcıların -bilerek ya da bilmeyerek- çevreye yaptıkları katkıyı her zaman takdir etmişimdir. En azından bu Türkiyede senelerden beri süregelen, hatta gelenekleşmiş bir durum. Mesela burada öyle bir durum yok. Belki zengin- fakir arası o kadar derin bir uçurum değil, belki de çöp toplayarak geçimini sağlayacaklara bunun karşılığını verecek birileri yok bu sistemin içinde. Burada da belediyenin -bence koca bir fiyasko olan- bir girişimi vardı. Abartısız söylüyorum, *delice* herşeyi ayrı ayrı biriktiriyor ve ayrı köşe başlarına konmuş renklerdeki kutulara götürüp atıyordum. Bir sabah her zamankindan erken kalktığımda gördüm ki bir çöp kamyonu yanaşıp bütün dönüşüm kutularını aynı yere, diğer çöplerle birlikte boşaltıyor!! :( O kadar yıkıldım ki belediyenin bu kampanyasına güvenim tamamen sarsıldı.
Bu arada, sizin de hastalarınızdan öğrendiklerinizi aktardığınız blogunuz çok ilginç gerçekten. Yeni gezi notlarını ve tavsiyeleri bekliyorum...

Münevvercim,
bu naylon torbalar başa bela. Bir ara, burada mıydı Türkiyede mi, ben de karıştırdım :) süpermarketlerde naylon torbaları parayla verecekler, diye duymuştuk. Ne sevinmiştim! Millet o zaman fazladan fazladan alır mıydı bakalım. Asgari de olsa parasını veriyorsa en az poşete sığdıracak, hatta belki de hiç almayacak. Eskiye dönüp bez pazar torbaları ve fileler mi kullansak acaba :)

Hoşgeldin Hemşehrim :) İzmirlim :)
ben de doğayla içiçe büyüdüm diyemem. Şehirde doğup büyümenin kaderi de bu. Belki pekçok imkan elinin altında oluyor ama doğanın temiz havası, toprağa dokunma fırsatı, dalından bir meyve koparmanın zevkini de bulamıyor insan. Bizim gibi böyle sonradan bulunca da pek hoşuna gidip bloguna konu yapıyor :))


Pembeli hoşgeldin!
Bamya çiçeklerini ben de çok sevdim... bir de toplarken ellerini bu kadar çok kaşındırmasa...

Haklısın Pınarcım,
pekçok işte olduğu gibi sorumluluğun en büyüğü yine kadınlara, en çok da çocuk yetiştirenlere düşüyor. Çocuk gerçekten de aileden -en çok zamanı birlikte geçirdiği annesinden- ne görüyorsa onu uyguluyor. Annemiz bize sokaktayken asla ama asla yerlere çöp atmamamızı öğretmişti. Zaman gelir bir çöp kutusu bulup atamadığımdan yediğim birşeyin kağıdını eve kadar cebimde taşırdım. Şimdi aynı şeyleri ben kızıma öğretiyorum. Ama bakıyorum, koskoca adam sigara paketini açıp yere atıyor poşetini!!! Koskoca adama bağırıp uyarmak geliyor içimden ama herkes de bunu kabullenmez ki...O kişiye göre gayet doğal (!?) bir davranış bu çünkü. Nasılsa birileri temizliyor sokakları di mi?

Sevgiler,
Papatya

8/21/2006  
Blogger Papatya said...

Sevgili Pınar (B.K.)
keşke herkes sizin yaptıklarınız kadarını yapsa... atmak yerine kedilerin, kusların karnını doyurabilse en azından. Ne zaman evde bayat ekmeğimiz olsa, meydandaki kuşları beslemek kızımın en büyük zevki :)

Hoşgeldin Doktor Bora :)
doğrusunu söylemek gerekirse, bu atık toplama projesinde İzmir Belediyesinin anlaşma yaptığı iş adamlarıyla ilişkisinden ve bundan elde edilen gelirin nerelere gittiğinden haberdar değildim. Etrafında olup bitenlerin farkında insanlarla tanışmak beni mutlu ediyor, sağol! Çöp toplayıcıların -bilerek ya da bilmeyerek- çevreye yaptıkları katkıyı her zaman takdir etmişimdir. En azından bu Türkiyede senelerden beri süregelen, hatta gelenekleşmiş bir durum. Mesela burada öyle bir durum yok. Belki zengin- fakir arası o kadar derin bir uçurum değil, belki de çöp toplayarak geçimini sağlayacaklara bunun karşılığını verecek birileri yok bu sistemin içinde. Burada da belediyenin -bence koca bir fiyasko olan- bir girişimi vardı. Abartısız söylüyorum, *delice* herşeyi ayrı ayrı biriktiriyor ve ayrı köşe başlarına konmuş renklerdeki kutulara götürüp atıyordum. Bir sabah her zamankindan erken kalktığımda gördüm ki bir çöp kamyonu yanaşıp bütün dönüşüm kutularını aynı yere, diğer çöplerle birlikte boşaltıyor!! :( O kadar yıkıldım ki belediyenin bu kampanyasına güvenim tamamen sarsıldı.
Bu arada, sizin de hastalarınızdan öğrendiklerinizi aktardığınız blogunuz çok ilginç gerçekten. Yeni gezi notlarını ve tavsiyeleri bekliyorum...

Münevvercim,
bu naylon torbalar başa bela. Bir ara, burada mıydı Türkiyede mi, ben de karıştırdım :) süpermarketlerde naylon torbaları parayla verecekler, diye duymuştuk. Ne sevinmiştim! Millet o zaman fazladan fazladan alır mıydı bakalım. Asgari de olsa parasını veriyorsa en az poşete sığdıracak, hatta belki de hiç almayacak. Eskiye dönüp bez pazar torbaları ve fileler mi kullansak acaba :)

Hoşgeldin Hemşehrim :) İzmirlim :)
ben de doğayla içiçe büyüdüm diyemem. Şehirde doğup büyümenin kaderi de bu. Belki pekçok imkan elinin altında oluyor ama doğanın temiz havası, toprağa dokunma fırsatı, dalından bir meyve koparmanın zevkini de bulamıyor insan. Bizim gibi böyle sonradan bulunca da pek hoşuna gidip bloguna konu yapıyor :))


Pembeli hoşgeldin!
Bamya çiçeklerini ben de çok sevdim... bir de toplarken ellerini bu kadar çok kaşındırmasa...

Haklısın Pınarcım,
pekçok işte olduğu gibi sorumluluğun en büyüğü yine kadınlara, en çok da çocuk yetiştirenlere düşüyor. Çocuk gerçekten de aileden -en çok zamanı birlikte geçirdiği annesinden- ne görüyorsa onu uyguluyor. Annemiz bize sokaktayken asla ama asla yerlere çöp atmamamızı öğretmişti. Zaman gelir bir çöp kutusu bulup atamadığımdan yediğim birşeyin kağıdını eve kadar cebimde taşırdım. Şimdi aynı şeyleri ben kızıma öğretiyorum. Ama bakıyorum, koskoca adam sigara paketini açıp yere atıyor poşetini!!! Koskoca adama bağırıp uyarmak geliyor içimden ama herkes de bunu kabullenmez ki...O kişiye göre gayet doğal (!?) bir davranış bu çünkü. Nasılsa birileri temizliyor sokakları di mi?

Sevgiler,
Papatya

8/21/2006  
Blogger Tijen said...

ne hos bir gün olmus papatya,
maya'cigim için de özel bir ani olacaktir. eminim yeniden gitmeyi dört gözle bekliyordur..
tijen
(çevre bilincine gelince, kesinlikle senin gibi düsünüyorum. bu yüzden kitaplara her zaman çevrenin farkinda olmaya dair anekdotlar koymaya çalisiyorum. bir kisiyi bile etkileyebilsem ne mutlu bana diyerekten)

8/26/2006  
Anonymous Adsız said...

Dünyamızı kendi ellerimizle katlediyoruz maalesef..Bu konuya da çoğunluk duyarsız..
Maya çok şanslı bir çocuk,doğayla içiçe büyümek kaç çocuğa nasip oluyor ki günümüzde..

1/28/2007  
Anonymous Adsız said...

Best regards from NY! » » »

3/01/2007  

Yorum Gönder

<< Home