Komşuda pişer bize de düşer

Eskiden evde pişenden yan komşuya tattırmak, sonra da tabağınıza koyulmuş yepyeni bir lezzetle bir gün komşunuzu kapıda buluvermek o kadar da ender bir şey değildi. Tabağınız elimde kapınızı çalıyorum... Bakalım bu size ne kadar tanıdık gelecek, komşuda pişenden size ne düşecek?!...

Cuma, Eylül 29, 2006

Eylül Yağmuru


Hiç kısa kollu ve sandaletli iken Eylül yağmurunda ıslandınız mı?
Ben ıslandım.

Evet, sonunda yağmur buraya da geldi. Yaz yağmuru... Ne ağaçların ne de arabaların altı ıslandı, ne de duvar dibindeki saçak altları. Yazın bittiğine ne kadar inanmak istemezsek, o oranda da şemsiye almayı reddediyor insan bu ilk yağmurlarda. Kapıdan çıkar çıkmaz yağmur damlalarının hışmına uğrasa da insan, nasılsa geçer deyip hala sandalet giydiğine aldırmaksızın su birikintilerine şap şup basarak, ayak parmakları ıslana ıslana düşüyor yoluna. Ben de öyle yaptım. Nasılsa biter, geçer bu bulutlar dedim. Eh, utandırmadı beni yağmur. İşim 1 saat kadar sürmüştü. Tekrar dışarı çıktığımda yağmur çoktan dinmiş, caddeler yarı yarıya kurumuştu bile. Bulutların arasından pırıl pırıl sırıtıyordu güneş. İşte böyle anlarda, insan şemsiye taşımadığına değil de güneş gözlüğünü almadığına hayıflanıyor :)

Nedense ayaklarım ıslanınca, aklıma suyun içinde yetişen nilüferler geldi :) Yazının başına, yıllar önce çektiğim bu nilüfer çiçeklerini koymak geldi içimden. Gerçi o zaman ilkbahardı. Girit'e yeni dönmüştük. Belki havalar şimdikinden daha serinceydi... ya da biz kolay kolay kışlıklarımızı çıkartamıyorduk. (Neden mevsim değişikliğine bu kadar direnir ki insanoğlu?!...)

Suyun içinde biten bu güzel nilüferlere hayran kalmıştım. Üstelik bunlar bir gölde değil de, zevkli ve özenli bir bahçe sevdalısının avlusunda, su dolu toprak bir kübün içinde çıkmışlardı. İçine koyulmuş birkaç tane kırmızı Japon balığıyla birlikte adeta gölden minik bir detay gibiydi.

Bir süredir pek çok alakasız şeyin üst üste ters gittiği şu günler, her halde zirvesine ulaşmış, zirveden aşağıya inişe geçmiş olmalıydı artık. Ard arda gelen haberler ve aynı günde gelişen olaylar, yüreğimde sevincin tekrar bu nilüfer çiçekleri gibi açmasına sebep olmuştu. Fotoğraf makinam -biraz beklemek zorunda kalsam da- tamir olacaktı, bozulan bilgisayar meselesi de halolucak görünürken, 2 aydan fazladır beklediğim kitap da en sonunda bugün ulaştı! Aylardır benim ve diş doktorumun seyahatleri sebebiyle ertelenen ufak operasyon en sonunda yapıldı. İş dönüşü elinde, artık neredeyse kaybolduğuna ikna olduğum kitapla birlikte gelen Yorgo, kitabı benden önce görüp de aldığı ve bana sürpriz yapabildiği için çok keyifliydi. Oysa genellikle bir paket geldiği ufacık bir kağıtla bildirilir sonra o kağıtla gidilip ancak ismi yazan kişi tarafından teslim alınabilirdi. Bu yüzden, o minicik kağıdın kesin kaybolduğuna inanmış ve 40 yılda 1 kere Internetten kitap ısmarlamanın hevesi boğazımda bir düğüm gibi kalmışken, tüm umutların tükendiği anda gelmişti işte! :)

Sırada terslikler ve belirsizliklerden sıyrılıp doğru bir yol bulması gereken başka şeyler de var elbet. Ama birşeylerin düzelmeye başlaması da az umut verici değil.

Eylül böyle işte... nasıl geldi, nasıl da bitti, anlayamadık bile. Havalar insanın canı denize girmek isteyecek kadar sıcak değil, ama şakır şakır yağmur da yağmıyor burada henüz. Sadece yüzümüzü, omuzlarımızı, bir de sandaletli ayaklarımızı ıslatıyor. Kimbilir şimdi nerelerde, ne yağmurlar yağıyordur ki benim gibi henüz şemsiye almamaya kararlıların canına okuyordur!

Gerçi hiç belli olmaz, siz bu yazıyı okuyuncaya kadar tekrar yağmaya başlayıp beni utandırabilir. Aynı bugün Yorgo'nun zaten yağmurdan bıkmış olan İngiliz turistlere:
"istatistiklere göre Girit'te yılın 300 günü güneşli geçer" demesinin üzerine, henüz vardıkları Knossos antik sarayında yağmur bulutlarının üstlerine boşalması gibi :))

11 Comments:

Blogger Nilüfer said...

Sevgili Papatya herşey gönlünce çok güzel olsun...

Nilüfer

9/29/2006  
Blogger mom said...

niluferleri bende cok severim, kitabina kavusmana sevindim gule gule oku, yaz bitiyor ve ben kisi pek sevmiyorum:(

9/29/2006  
Blogger cenebaz said...

Biliyor musun,dün aynı şeyleri ben yaşadım İzmir'de? Anneme giderken daha durakta iner inmez sanki beni izlermiş gibi bulutlar, nasıl indirdi,sıçan gibi oldum. Dönüşte de aynı olay tekrar edince bugün hapşırmaya başladım. Dün zaten İzmir'i sel götürdü. Tüm alt katları su bastı falan ama gerçekten çok kötü yağdı.Şimşek ve gökgürültülerini söylemiyorum bile.Ama yarından itibaren hava yine 32 derece olacakmış. Eee, İzmir'in havasına,kızına....

9/29/2006  
Blogger Zeynep B. said...

PApatya, tekrar senden bir şeyler okuyabiliyor olmak sevindirici.

Hayılı kışlar demeliyim sanırım ! :)

Cenebazin da anlattığı gibi , dün gece İzmirde sanki gök yarıldı. Bu kadar arka arkaya seri şimşek görmemiştim bugüne kadar.
Elektrikler gitmedi ama ne kablolu tv ne digiturk calışabildi !

9/29/2006  
Blogger tata said...

Papatya'cigim, benim bilgisayarim hala bozuk, esimin bürodan cikmasini kolluyorum hep.
Nihayet birseylerin yolunda gitmesi, yazabilmen de güzel.
Sonbahar hafif bir hüzün getirir, maksadimiz bu hüzne dalip gitmemek, degil mi canim?
Sevgiler

9/29/2006  
Blogger Tijen said...

papatya'cigim,
antalya'da bir adam pazarda nilüfer satar biliyor musun? belki geçen bahar resmini de koymusumdur siteye hatirlamiyorum ama eve getirdigim demettekiler boyunlarini bükmeden (çok çabuk soluyorlar ne yazik ki) bir sürü çekmistim..
her sey gönlünce olsun

9/30/2006  
Blogger Zeynep Seda said...

Papatyacim ne harika bir kare yakalamissin! COk zarif cicektir nilufer, ben cok severim. Bu arada bol bol yasemin cayindan ic de o yagmurdan sonra hasta olma ;)

Sevgiler, Mayacigimi cok op benim icin!

10/04/2006  
Blogger begüm said...

Papatya merhabalar,

İsteklerine biran önce kavuşmanı ve güzel tariflerine devam etmeni dilerim...Nilüferin resmide çok güzel...

Sevgiler

Begüm

10/05/2006  
Blogger Burcu - Mutfak Camı said...

Sizi uzun zamandır takip ediyorum. yazılarınız, anlattıklarınız ilgimi çekiyor ve hoşuma gidiyor. Girit'teki Knossos sarayını derslerimizde çok işledik(arkeoloji). Gezmek istediğim yerlerden biri.
Sevgilerimle...

10/07/2006  
Blogger Papatya said...

Sevgılı Incinin annesi, Mom, Cenebaz ve Zeynep,
Tatacığım, Tijen, Nikoçara, Zenep Seda,
Begüm, Burcu ve Pırtık,

Umarım ki hersey sizin de gönlünüze göre olur,
bu sonbahar da, sararan yapraklarıyla ve gökten düşen yağmurla birlikte yepyeni umutlar ve mutluluklar getirir hayatınıza...
Sevgiler,
Papatya

10/11/2006  
Anonymous Adsız said...

Bazen terslikler üstüste gelir,ben hep üçlemeyi beklerim,üç terslikten sonra hayatımda hep güzel şeyler olmuştur çünkü...

1/28/2007  

Yorum Gönder

<< Home